Katsayıdan sana ne!
İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın diyor ki, “Yine Danıştay’a başvurduk... Katsayı kararı eğer iptal edilirse bu sınav takvimini etkiler...”
İyi ettin, aferin de...
Eğitim öğretim işlerinden sana ne!
Katsayıdan sana ne?
Kimin hangi üniversiteye gireceğinden sana ne!
Devam ediyor Aydın: “Sınav takviminin etkilenmesi de kendilerinin (katsayıyı yeniden düzenleyen YÖK’ün) vebali olarak kalacak. Danıştay’dan ne zaman sonuç çıkacak, bilemiyorum. Olayın vahametine göre, Danıştay’dan 1 ile 3 ay arasında ya yürütmeyi durdurma kararı, ya da başvuruyu ret kararı çıkar.”
Yani?
Danıştay “yürütmeyi durdurma” kararı verirse, hem sınav takvimi karışacak, hem de yüz binlerce öğrenci mağdur olacak. Yani, aldıkları puan bir yüksek öğenim kurumuna yerleşmeye yetse bile, dışarıda kalacaklar. Paraları, emekleri ve umutları boşa gidecek.
Daha da acıklısı, sene kaybedecekler.
Muammer Aydın’ın eline ne geçecek?
Daha doğrusu neyi düzeltmiş, eğitime ne tür bir “katkı” yapmış olacak?
Bizim bildiğimiz barolar savunma örgütlenmeleridir.
Devletin olası baskılarına karşı “hukuk devleti güvencelerinin” ve savunma mekanizmalarının devreye sokulmasını sağlarlar.
Kısacası, mağduru korurlar.
Muammer Aydın’ın barosu, üzerine vazife olmayan işlerle uğraşıyor. Eğitim öğretim konularına giriyor. Sınav sistemine müdahale ediyor. Mağdur yaratıyor.
Hukukun değil, “ceberut devlet”in yanında saf tutuyor.
Bunu da, birtakım ideolojik mülahazaların arkasına sığınarak meşrulaş
tırmaya çalışıyor.
Demokratik ülkelerde “savunma kuruluşları”, yani barolar, pozisyonlarını “vatandaşa karşı devlet” anlayışına göre belirlemezler.
Bizde barolar, “müddei devlet”in baskı kurumları gibidir.
Demokratik ülkelerde savunma adamları “hukuk hassasiyeti”nden sapmazlar.
Bizde savunma adamları “Mustafa Kemal’in askeri” olmakla övünürler.
İdeolojik bir kavgan varsa, bunu neden öğrenciler üzerinden yürütüyorsun?
İşte İşçi Partisi var...
Bu oluşuma toz kondurmuyorsun.
İşte CHP var...
Hiçbir tasarrufuna karşı çıkmıyorsun.
Bu hazır örgütlenmelerden birine gir... İnsanlarla, sistemlerle, inançlarla, aidiyetlerle kavganı o platformlarda yürüt... Bırak, “savunma” işini gerçek savunmacılar, “eğitim” işini gerçek eğitimciler üstlensin...
İlle de vatana millete faydalı bir “birey” olmak istiyorsan, işe başkanlık görevini yürüttüğün kuruma çeki düzen vermekle başla.
Bu kurum, yani İstanbul Barosu (bazı darbeleri destekliyor, bazı cuntacılara toz kondurmuyor; hadi bunu anladık), her yıl “hukuk ödülü” veriyor.
Ödül, genellikle, Emin Faruk Eminağaoğlu gibi, belli bir ideolojik kampın adamı olan hukukçular arasında üleştiriliyor.
Hadi bunu da anladık...
Peki, insan “hukuk ödülü” ihdas eder de, buna, “Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler...” diyen Mahmut Esat Bozkurt’un adını mı koyar?
Bari bu ödülün ismini değiştir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.