İzin verin de faşiste ‘faşistsin’ diyebilelim!
Evden çıkmadan önce izlemiştim. “Akademisyen” olduğunu söyleyen bir hanımefendi, “Her Açıdan” adı verilen ama bir tek açıdan yayın yapan bir başka hanımefendinin programında döktürüyordu...
Bir ara sözü Ergenekon davasına getirdi.
Bazı güzel laflar söyledi... “Tutukluluğun cezaya dönüştürüldüğünü, masum insanların içeride tutulduğunu, ıvır zıvırla doldurulmuş bu kadar kapsamlı iddianamenin içinden hiçbir mahkemenin çıkamayacağını, yargılama safahatının yıllara yayılacağını” filan...
Doğrudur...
Ben de böyle düşünüyorum.
Bazı sanıklar için tutukluluk “ceza”ya
dönüştürülmüştür.
Kurunun yanında yaş da yanar düsturunca, “masumiyet” karinesinin işletilmesi gerekli bazı kişiler içeride tutulmaktadır.
İddianame çok kapsamlıdır... İçine, davayla ilgisi olmayan bir sürü özel hayat bilgisi tıkıştırılmıştır.
Bazı haksızlıklar yapılmıştır... Kuddusi Okkır örneğinde olduğu gibi...
Birinci dereceden şüpheliler “dışarı”da gününü gün ederken (Tolon ve Eruygur örneğinde olduğu gibi), tali şüpheliler “içeri”de çile doldurmaktadır. Mustafa Balbay örneğinde olduğu gibi...
Madem “darbe günlüğü” tutmak suçtur; neden bunun en kralını yazmış bulunan Oramiral Özden Örnek elini kolunu sallayarak dolaşmakta
dır da, sadece “heyecanlı bir müntesip” görüntüsü veren Mustafa Balbay hâlâ içeridedir?
Tuncay Özkan için bir şey demem...
Tuncay bu akıbeti kendisi istedi... Her akşam ekranlara çıkıp, “İşte buradayım... Niçin gelip almıyorsunuz? Niçin tutuklamıyorsunuz? Şerefsizler, haysiyetsizler!” diye meydan okudu.
İnşaallah suçsuzdur.
İnşaallah salıverilir.
İnşaallah bu şekilde meydan okumanın “gazetecilik” mesleğiyle bağdaşmadığını fark eder.
İnşaallah bu da kendisine bir ders olur.
Fakat, Ergenekon davasında her şey, sadece “yapılan haksızlıklar”dan mı ibarettir?
Bu hanımefendiler bombaları, suikastleri, ıslak imzalı psikolojik harp belgelerini. eylem planlarını, “Balyoz” dehşetini, andıçları, fişlemeleri, Sarıkız ve sair oluşumları, yeraltına gizlenmiş mühimmatı neden görmezler?
Kafes Eylem Planı karşısında neden tüyleri ürpermez?
Darbe ihtimali neden uykularını kaçırmaz?
Hanımefendilerden “akademisyen” olanı, bir ara, “Bugün Ergenekon davası etrafında bir terör fırtınası estiriliyor. Sesini yükseltenler hemen Ergenekoncu olmakla suçlanıyor... İşte İlber Ortaylı’ya yaptıkları...” gibilerden bir şeyler söyledi.
Hatırladığım kadarıyla kimse İlber Ortaylı’ya bir şey yapmadı.
Devletçi ve askerci refleksleri bilinen Ortaylı, neredeyse darbenin hak olduğunu söyledi ama “sivil vesayet” sakızını çiğneyenler kadar bile tepki görmedi.
Hatta hiç tepki görmedi...
Mümtaz’er Türköne çıkıp savundu bile, “Kendisi hocamızdır... Sever de, döver de...” diye.
Bence de hocamızdır.
Saçmalasa da, kıymetli bir adamdır.
Bu ülkede fikir özgürlüğü kadar, “saçmalama özgürlüğü” de vardır ve sonuna kadar olmalıdır... “Keşke asker gelse de, bizi bir güzel yönetse” demek suç sayılmamalıdır.
Suç sayılmıyor da zaten...
Fakat sizin İlber Ortaylı’nız, aynı zamanda, “Bu açılım işleri belediyecilerin boyunu aşar” demiş, diyebilmiş bir adamdır ve “seçkinlerin faşizmi”nden örnekler sunmuştur.
İzin verin de, faşiste “faşistsin” diyebilelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.