Böyle bir ülkede darbecileri yargılayamazsınız!
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı harekete geçirdi.
İnceleme başlatmış, öğrendiğimize göre...
Nesini inceleyecek?
Herhalde, yargının siyasi güçlerin etkisi altında olup olmadığını...
Deniz Baykal, 367 kararı arefesinde, “Anayasa Mahkemesi bu kararı onaylanmazsa, ülkede çatışma çıkar” dediğinde projektörlerini bu beyanatın sahibine çevirdi mi, bilmiyorum.
Hatırlamıyorum da...
Bir şey daha yaptı Baykal:
İktidar Partisi hakkındaki kapatma davası Anayasa Mahkemesi’nde görüşülürken, hararetle “gereğinin yapılmasını” savundu. Bir anlamda, yargıçları baskı altına aldı... Geldiğimiz nokta ve iktidar partisinin içinde bulunduğu ruh haleti, Baykal gibi düşünenlere göre “kapatmayı” gerektiriyordu çünkü.
Baykal herhangi bir kişi değil, en az iktidar partisi kadar sorumluluğu bulunan ana muhalefet partisinin lideri.
Liderliğini yaptığı parti, bir Alman vakfından para almıştı.
Daha doğrusu, para aldığı iddia edilmiş, ortaya bazı belgeler sürülmüştü.
Konu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına intikal etti.
Başsavcı “derhal inceleme” başlattı.
Derhal incelemenin üzerinden 450 gün geçti.
Netice yok...
Dün sabah yapılan açıklamadan öğreniyoruz ki, CHP konusunda bir neticeye varamayan değerli Yalçınkaya, ‘’Yargının siyasi güçlerin etkisi altında bulunup bulunmadığı, bireyi kamu gücünden koruyan hukuk kurallarının uygulanıp uygulanmadığı” konularında, “Habur, Erzincan ve Erzurum adli yargı çevrelerinde yargıyı yıpratan, yargıya olan güveni sarsan adli tahkikatlar” örneğinden hareketle inceleme başlatmış...
Kendisini kutluyoruz...
Hemen belirteyim: Tırnak içindeki ifadeler bana ait değil...
Erzincan ve Erzurum’da olup bitenler,
Başsavcılıkça “Erzincan ve Erzurum adli yargı çevrelerinde yargıyı yıpratan, yargıya olan güveni sarsan adli tahkikatlar” olarak değerlendiriliyor.
Habur için de geçerli bu...
Bir şeyi nasıl tanımlıyorsanız, varacağınız sonuç odur.
Henüz incelemeye aldığınız bir konuda, “yargıyı yıpratan, yargıya olan güveni sarsan adli tahkikatlar” hüküm cümlesini yapıştırıyorsanız, hangi durağa varacağınızı yola koyulmadan önce kararlaştırmışsınız demektir.
Başsavcı “inceleme yapmayı” seviyor.
İddianame yazmaktan da hoşlanıyor.
İktidar partisi hakkında dava açmadan önce, bol bol “google çıktısı” incelemiş, hedefe aldığı parti aleyhinde söylenmiş ne kadar söz varsa, bulup buluşturup iddianamesine tıkıştırmıştı.
Laikliği koruma cehdiyle böyle yapmıştı.
Laiklik, çünkü, bir “Cumhuriyet kazanımı”ydı, feda edilemezdi.
İyi yapmıştı da, neden aynı cehdi “demokrasi” konusunda göstermiyordu?
Demokrasi de bir Cumhuriyet kazanımı değil miydi?
Bakıyoruz, “Laikliğe bir şey olsa da, şöyle oturup ağız tadıyla bir iddianame yazsam” diye apartta bekleyen kıymetli Başsavcı “demokrasiye yönelik tehditleri” hiç görmüyor.
Darbe, cunta, çete gibi şeylerle hiç ilgilenmiyor.
Darbe cuntalarıyla içli dışlı olan partileri (ve yöneticilerini) “incelemeye değer” bulmuyor...
Erzincan ve Erzurum’da olup bitenleri görüyor da, burada olup bitenlere zemin hazırlayan olaylara bakma gereği duymuyor.
Başsavcı incelemesini yapadursun, HSYK olağanüstü toplanarak, özel yetkili savcı Osman Şanal’ın yetkilerini elinden aldı. Yani, Ergenekon soruşturmasını “fiilen” durdurdu.
Bir Sacit Kayasu ve Ferhat Sarıkaya vardı...
Bir de Osman Şanal oldu...
Bu karar da gösteriyor ki, Türkiye’de darbeler soruşturulamaz, demokrasiye karşı işlenmiş cürümler yargılanamaz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.