Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bin kere evet!

Bin kere evet!

Başbakan asıp “özgürlükler ortamı”nı yeniden (!) tesis edenler, halka sorma gereği duymadan yeni bir anayasa yaptılar.

Bu işin tarihi, 1960-61’dir.

Zaten anayasanın “halka sorulmayanı” makbuldür.

Deniz Baykal gibi siyasetçiler, bu tür anayasaları severler.

Halka sorulmayan anayasaların “darbeciler” eliyle yapılması daha da makbuldür.

Handiyse kural haline gelmiştir; anayasa yapma hakkı, metazori yöntemler kullanarak bir öncekini yürürlükten kaldıranlara aittir.

Deniz Baykal gibi siyasetçiler, anayasa yapma hakkının darbeden geçtiğine inanmışlardır yahut inandırılmışlardır.

Darbe yaparsın, “siyaset kurumu”nu külliyen ortadan kaldırırsın, muhtemel direnç unsurlarını ya cezaevine ya da usulünce darağacına gönderirsin, işaret yöntemiyle bir “kurucu meclis” oluşturursun; bu meclis oturur hem “sistemi yeniden kurar”, hem de yepyeni, gıcır gıcır bir anayasa yapar.

Bu anayasa, yürürlüğünü yeni bir “darbe konvansiyonu” gelinceye kadar korur. Çıkıntılık yapıp, “Darbe anayasası ülkeye yakışmıyor, gelin doğru dürüst bir anayasa yapalım, vesayet sistemini ortadan kaldıralım” diyenler de, karşılarında Deniz Baykal gibi siyasetçileri bulur.

Başbakan asanların 1961’de yürürlüğe soktukları anayasa, darbeciler eliyle yapılmış olsa da, “özgürlükler” bakımından ve “şeklen” bir öncekinden daha iyiydi.

Egemenlik meselesi yeniden düzenlenmişti.

Sendikal örgütlenmeler anayasal güvenceye kavuşturulmuştu.

İfade özgürlüğünün önündeki bazı anlamsız yasaklar gevşetilmişti.

Gerçi kaşıkla verilen kepçeyle geri alınmış,

“halk iradesinin tecellisi tehlikesi”ne karşı bazı “korporasyonlar” oluşturulmuştu ama askerin yapacağı anayasa da bu kadar olurdu.
Başbakan asanların yaptığı bu “nispeten iyi” anayasa, 1980’de silahlı bir grup tarafından ortadan kaldırıldı ve Deniz Baykal gibi siyasetçilerin hoşlanacağı tarzda yeni bir anayasa imalatına girişildi.

İmalat aşaması biraz “kanlı”ydı.

İmalat hakkını elde etmek için bu şarttı...

Milyonlarca insan fişlendi ve tarassut altına alındı, 650 bin kişi tutuklandı, 177 kişi tutukluluk şartlarına dayanamayarak intihar etti, bir o kadarı hücresinde ölü bulundu, 49 kişi asıldı, yüzlerce kişi güvenlik güçleriyle girilen çatışmada ölü ele geçirildi, yüzlercesi faili meçhule kurban gitti...

Gerekli “sterilizasyon” sağlandıktan sonra yeni bir anayasa yapıldı ve halkoyuna sunuldu. Bu anayasanın mimarı olan zat da, kendisini Cumhurbaşkanı seçtirdi.

Bu anayasa, Başbakan asanlarınkinden daha kötüydü.

Korporasyonlar “kaldırılır gibi” yapılmıştı ama ince manevralarla yeniden tahkim edilmişti. Anayasa Mahkemesi mutlak bir güçle donatılmış, hâkim ve savcıların atanmasından sorumlu HSYK’nın yapısı değiştirilmiş, böylece “yargı vesayeti” ilk kez anayasal güvenceye kavuşturulmuştu.

Egemenlik ise, iyice “kayıtlı” ve “şartlı” hale getirilmişti.

Deniz Baykal ve benzeri siyasetçiler, bu anayasadan “hoşlanmamış gibi” yaptılar ama “değiştirme ihtimali” belirince de ortadan toz oldular.

İşte, TBMM’ye sunulan “anayasa değişikliği paketi”, silah zoruyla kaktırılan korporasyonları ortadan kaldırıyor ve halkı yönetim üzerinde yeniden söz sahibi kılıyor.

Her türlü vesayetten arındırılmış daha özgür, daha müreffeh, daha zengin bir Türkiye için benim oyum “evet...”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi