Kurtlukta düşeni yemek kanundur
Rahmetli Kemal Tahir, bence en önemli romanı “Kurt Kanunu”nda İttihatçıların İaşe Nazırı Kara Kemal’e şunları dedirtir: “Tarihte benzeri görülmemiş bir kurtlar boğuşmasına girdik ve kaybettik. Kurtlukta düşeni yemek kanundur.” İnternet kuşağı, hazindir ki, bunun bir “Kurtlar Vadisi repliği” olduğunu sanıyor.
Mazurdurlar...
Kara Kemal’le Ankara idaresinin amansız dalaşını, İzmir İktisat Kongresi kararlarını, bu kararlarla nasıl “geri dönülmez bir kapalı iktisat yoluna girildiğini”, kafadan devletçi Kara Kemal’in bile bu kararlara karşı çıktığını, belki de bu tutumu yüzünden gözden düşürüldüğünü bilmedikleri için sorumluluktan mezun bile sayılabilirler.
Maksadım, bir başka Kemal’e geçiş yapmak:
Kemal Kılıçdaroğlu...
İlginçtir, iki Kemal de İttihatçı...
İkisi de devletçi...
Gerçi ikincisi YDH döneminde “görece liberal” takılmış, piyasa ekonomisine ve özelleştirmelere karşı olmadığını eşe dosta fısıldamıştı ama bütün bunlar “fısıltı” düzeyinde kaldı. Tıpkı bir başka Kemal’de, Kemal Anadol’da olduğu gibi.
İki Kemal de, toplumu yukarıdan aşağıya dizayn eden Türk modernleşmesinin ürünü.
İkisinde de mahiyeti belirsiz bir “ıslahat” fikriyatı var.
Hemen bir parantez açalım: İttihat ve Terakki’ye ait neredeyse bütün metinlerde “ıslahat” sözcüğü geçiyor.
Enver Paşa orduyu, Talat Paşa idareyi, Cemal Paşa da cemiyeti ıslah düşüncesiyle kalkışmışlardı işe... Kara Kemal’e de elbette piyasayı ve esnaf teşkilatını ıslah etmek düşüyordu.
İlginçtir, İttihatçıların “ıslahat” düşüncesiyle, kadim ve kurumsal CHP’nin toplumu değiştirme, modernleştirme, “çağdaşlaştırma” düşüncesi fena halde örtüşüyor. İkisinde de bir ufaktan “halka rağmen halk” durumu var. İki düşünce de “kamu tercihlerini” yansıtmıyor.
Kemal’lerden ilki “Kara” namıyla maruftu. Biraz “celil” bir adamdı. Celadetiyle akıbeti arasındaki ilişkiyi Kemal Tahir romanında teferruatıyla anlatmaktadır...
İkinci Kemal, daha silik, daha sakin, daha mütevazı bir görüntü çiziyor.
Hatta, daha sinik...
Bu sinisizmi (biraz da garibanlığın icbar ettiği bir sinisizm bu) yanlış anlayan, hatta hiç anlamayan çevreler, bence çok iyi bir “ikinci adam” olan, başka da bir şey olmayan Kemal Kılıçdaroğlu’nda durduk yerde “liderlik özelliği” vehmettiler ve amansız bir kurtlar boğuşmasının içine attılar adamcağızı.
Şöyle bir şey oldu:
Baykal’ın istifasını fırsat bilen çevreler (Doğan Medya Grubu da dahildir buna) CHP’ye uygun lider arayışına giriştiler.
Bir mutemet (Mustafa Özyürek’tir adı) Baykal’ın aklından geçen ismin Kılıçdaroğlu olduğunu söyledi. Apartta bekleyen Gürsel Tekin ve Doğan Medya Grubu harekete geçtiler. Yazılar yazıldı, anketler düzenlendi ve CHP için en uygun ismin Kılıçdaroğlu olduğuna karar verildi.
Derken, CHP’yi Baykal’sız düşünemeyenlerin yüksek volümlü “Bir dakka, ne oluyoruz?” uyarısı geldi. Teşkilat karıştı.
Sonra şunlar oldu:
Mustafa Özyürek kendisine atfedilen sözler yalanladı.
Baykal, “Şu an aklımda bir isim yok. Olursa söylerim” diyerek Özyürek’in yalanlamasını doğruladı.
Gürsel Tekin, “Genel başkanımızın her kararına saygılıyız” dedi.
Kılıçdaroğlu, “Liderlik arayışım yok, kurultayda aday olmayacağım” açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Şimdi ortada amansız bir “kurtlar boğuşması” ve Kemal Kılıçdaroğlu diye bir “kurban” var.
Kurtlukta düşeni yemek kanunsa, güç tahkim edip görevine dönmüş Baykal’ın Kılıçdaroğlu için nasıl bir akıbet tasarladığını siz tahayyül edin artık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.