Sizi ‘şaka’ diye mi gönderdiler?
Bu “candaş medya”, “yoldaş medya” tartışmaları, en çok, ismi Candaş Tolga olan gazeteci arkadaşımıza yarayacak.
Hemen söyleyeyim:
Hoşlanmadım bu tanımlamalardan.
Kafiye olsun diye Başbakan’ın ağzından alıp dolaşıma sürdüler ama sevmedim. Yaratıcı bulmadım... Bir düşük zekâ ürünü olan “yandaş” tanımlaması çok mu yaratıcıydı, çok mu zekâya uygundu ki, bunun türevlerinden medet umalım?
Ben, “candaş-yoldaş” muhabbetine girmek istemiyorum... “Yandaş”ta ısrar eden terbiyesizleri de, kendi terbiyesizlikleriyle baş başa bırakıyorum.
Şu an ismini çıkaramadığım bir gazeteci arkadaşımız, “candaş” tanımlamasıyla, Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğine gönderme yapıldığını öne sürmüş. Ben okumadım. Yaşım ilerledi. Böyle abuk sabuk yazılara ayıracak zamanım yok... Enerjim de yok... İnternet siteleri dedikodusunu yapıyor da, ordan haberdar oluyorum.
Herhalde “candaş” yakıştırmasının önünü kesmeye dönük bir manevra.
Bu manevralara gerek yok.
Kasmaya da gerek yok.
Bu isim tutmaz... Tutmayacak... Aha buraya yazdım.
Rahatlamalarını sağlayacaksa, bir şey daha söyleyeyim: “Yoldaş” benzetmesi de tutmayacak... “Partizan”
zaten tutmayacak. Onları en iyi tanımlayan yakıştırmayı Umur Talu yapmıştı: “Andıç medyası...” Ki, o da epeydir dolaşımda değil.
Hayır, ben bir isim önermek istemiyorum.
Ruhat Mengi isminin önüne bir sıfat getirseniz ne olur, getirmeseniz ne olur? Oktay Ekşi’ye “yoldaş” deseniz ne olur, demeseniz ne olur? Tufan Türenç ve Can Ataklı gibilerin eylemlerini “candaşlıkla” açıklasanız ne olur, açıklamasanız ne olur? Ahmet Kaya, Orhan Pamuk ve Hrant Dink’e bu ülkeyi dar eden Ertuğrul Özkök’ü “partizanlıkla” suçlasanız ne olur, suçlamasanız ne olur?
Eskiler, “ismiyle müsemma” derlerdi.
Bazı isimler var ki, (hayır, yukarıdakileri kastetmiyorum, hemen mahkemeye koşmasınlar) zaten yeterince küçültücü... Ekstradan bir sıfat uydurmanıza gerek yok.
Mesela, geçenlerde bir yazı okudum.
Evet, “candaş” ve “yoldaş” bir arkadaşımızın yazısı...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik sırlarını açıklıyordu... Batıya doğru yaklaştıkça gelişip serpilen demokrasimizin Kılıçdaroğlu’yla birlikte daha da güzelleşeceğini, ekonomimizi Çin ve Hindistan’a açarak zaptedilemez bir ülke haline geleceğimizi müjdeliyordu.
Peki, “liderlik sırrı” bunun neresinde?
Bunu da siz bulacaksanız artık...
Biri de, köşesinde, Kılıçdaroğlu’nun harika “aile sigortası” buluşunu övüyordu. Övebilir... Bu tür buluşlar seslendirildiğinde, genellikle “hangi kaynakla?” sorusu sorulduğu için, kaynağını da açıklamış: “Yeni hükümetiniz, yeni vergiler ihdas edecek.”
Başkaları da var:
Masanın üzerine fırlayıp alkış ve tempo tutanlar... “O konuşurken bir ağladım ki, sormayın” diye kendinden geçenler... “Sen bir güneşsin Kılıçdaroğlu, pırıl pırıl parlıyorsun” diye yaltaklananlar... “Gandi onun yanında komprador kalır” diyenler... “Espri yeteneği fena değildi” diyerek mevzi kapmaya çalışanlar... “Seyyid” ilan edenler...
İnsanın, “Sizi şaka diye mi gönderdiler?” diyesi geliyor.
Şimdi bu arkadaşlara “candaş” desek ne olur, “yoldaş” desek ne olur?
İsimleri yeterince küçültücü değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.