Vuvuzela'nın ortaya çıkardığı gerçek...
Medya Dünya Kupası'nın tadını kaçıran rahatsızlığın adını koydu: Vuvuzela işkencesi...
Nedir vuvuzela?
Güney Afrika'ya özgü bir borazan. Toplu gösterilerde ve maçlarda hiç durmaksızın üfleniyor.
Üzerinde ne bir delik var, ne de tonlamayı belirleyen bir manivela. Üfleyenin ciğerine kalmış her şey!
Kimine göre sinek vızıltısına benziyor, kimine göre arı kovanı gürültüsünü andırıyor, Afrikalılar fil sesine benzetiyor.
Ama daha ilk maçtan başlayarak ortalık karıştı.
O kadar ki, vuvuzela'nın yasaklanması istendi. Güney Afrika bu isteğe şiddetle karşı çıktı ve FIFA Başkanı da buna izin vermedi.
***
E doğrusu, televizyondan maç izleyen için bile bazen rahatsız edici oluyor vuvuzela sesi.
Ama bana göre esas sorun seste değil...
Sahada olup bitenlerle tribün arasındaki bağın kaybolması çok tatsız! Ne takım desteği anlaşılıyor ne de pozisyonlara göre tribünün tepkisi anlaşılabiliyor.
Yine de televizyon görüntülerine bakıyorum da, sanki medyada kopan vuvuzela şamatasında palavra bir yan var gibi.. Çünkü sadece Afrikalılar değil, oraya gelmiş Hollandalılar, Brezilyalılar, Koreliler de keyifle vuvuzela üflüyor. Belli ki, neşeli bir alet bu.
***
Gelelim...
İşin arka yüzüne...
Gerçek şu ki, vuvuzela hepimizin içindeki sömürgeciyi uyandırdı.
Uygar bulmadığımız bir sese isyan ediyoruz.
İnternet sitelerindeki vuvuzela tepkilerine bakın, şaşacaksınız!
Irkçı, sömürgeci bir bakış esprilerin arkasına sığınmaya çalışıyor: "Irk ayrımı yüzünden size sempatim vardı, sizi bir şey sanıyordum, meğer insan değilmişsiniz, kafamızı ütülediniz be yamyamlar!"
Bir okur yorumu gördüm gazetelerden birinin internet sitesinde...
Şöyle diyordu: "Size Dünya Kupası düzenletenlerin kafasına...
Köle geldiniz, keşke köle gitseydiniz!" Öyledir, dalgacılık ve geyik muhabbeti zihnin arkasındaki çirkinlikleri saklayamaz!
Şurası kesin...
Ne o ne şu takım, bu Dünya Kupası'nın olayı vuvuzela'dır.
Bugün Sibel, yarın başkası... Neden?
"Yazı, başkaları ne der, diye yazılmaz...
Efendim, alınan, gücenen olur diye daha kafadan sansürlenmez...
Sansürlenirse, yazı olmaz" diyor ya dünkü yazısında Hıncal Abi...
Yerden göğe kadar haklı.
Ama sadece o noktada!
Çünkü konumuz geçen hafta Hürriyet'in Cumartesi ekinde Sibel Arna'nın bebeğinin dadısı hakkında yazdıklarıysa...
Durum çok farklı.
Hıncal Abi'ye göre Sibel duygularını hiç sansürlemeden işini iyi yapmayan dadıyı eleştirmiş! Yani doğruyu yapmış!
İyi de, Sibel'e kimse "sen nasıl olur da işini doğru düzgün yapmadığı için dadıyı böyle yerden yere vurursun?" demedi ki...
Sorun Sibel'in dadıyı eleştirmesinde değil, bunu yaparken kullandığı dilde.
Neyse... Artık yüzeysel biçimde tartışıp Sibel'i günah keçisi yapmanın âlemi yok!
Ama yumuşacık kalpli insanların nasıl olup da (belki hiç farkına bile varmadan) böyle aşağılayıcı alayla dolu ve nerdeyse ırkçı bir dil kullanabildiği meselesi üzerinde hepimiz durup düşünmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.