Sözün gücü
Siyasette söylenenler su gibidir. Bazen sel olur yıkar, bazen tatlı akışıyla huzur verir. Ancak üzerinde aktıkları topraktaki etkileri, sel de olsalar, sınırlıdır. Ülkemizdeki tartışmaların kişilerin sözleri, davranışları üzerine yapılması zemindeki köklü değişmelerin göz ardı edilmesine sebep olmaktadır.
Türkiye’nin dünyada yepyeni bir konuma geldiği, etkilenen ve belirlenen olmaktan çıkıp aktör devlet konumuna geldiği söylenerek tartışmaların yüzeysel değil çok derin olduğu ileri sürülebilir. O zaman şu soruya cevap vermek gerekir. Bu büyük değişim için yönetenlerin iradesi yeterli midir yoksa gelişmeler tarihi seyrin bir ürünü müdür? Yönetenlerin iradesinin hiçbir rolü olmadığını söylemek istemiyorum. Eğer rüzgarın estiği yöne değil tersine giderseniz kaybedersiniz ama onu doğru kullanırsanız yol alırsınız.
2005 yılında gazetedeki “Yıl 2018” başlıklı bir yazımda Osmanlıdan alınan toprakların hayali bir törenle ülkemize devredileceğini yazmıştım. Geçmişte dünyadaki çatışmaları ve izlenen politikaları belitleyen enerji kaynağı olan petrol yerini alternatif enerji kaynaklarına bırakıyor ve önemini kaybeden Ortadoğu ülkeleri eski sahibine, el değmemiş gibi, iade ediliyordu. Kendime şu soruyu soruyorum: Bölgede artan etkinliğimiz bu olayın bir sonucu mudur? Bölgede Müslüman halka bir düşman olarak sunulan ve böylece onların başka düşman aramalarına engel olmak için kurulan İsrail’le çatışmamız bu sürecin doğal bir sonucu mudur yoksa yaşanan haksızlıklara tepkimiz mi bu çatışmaya neden olmaktadır?
Dünyadaki çatışma petrolün bir süre daha kullanılmasını isteyenlerle hemen alternatif enerji kaynaklarına geçişi savunanlar arasındaki çıkar çatışmasından mı kaynaklanmaktadır? Şu sırada İran odaklı nükleer enerji tartışmaları yeni enerji kaynağının kontrolünü mü amaçlıyor? Meksika Körfezinde bir petrol platformunun sebep olduğu çevre kirlenmesi nedeniyle ABD’nin denizde petrol aramalarına sınırlama getirmek istemesi petrol arzını sınırlamayı mı amaçlıyor? Daha ileri giderek Orta Doğuda bir çatışma çıkarılarak petrol arzının güvende olmadığı ortaya çıkacak ve alternatif enerji kaynaklarına, özellikle nükleer enerjiye geçiş hızlanacak mı diye soruyorum.
Gerçekleşmesini asla istemediğim ve beklemediğim bu senaryo gerçekleşirse bundan en az etkilenenler Rusya ve ABD olacak ama Avrupa ve Uzakdoğu tam bir çöküntü yaşayacak ve bu yeni bir dünya savaşı türü olarak tarihe geçecektir.
Söylemek istediğim duygusal sözlerin yanında dünyada gerçekleşmesi muhtemel olayları değerlendirmenin ve buna uygun politikalar üretmenin gerekli olduğudur. Herkes magazin haberleriyle, kişisel polemiklerle uğraşırken ben hayal dünyası sayılacak şeyleri ve bu gibi durumlarda neler yapılabileceğini düşünüyorum. Bölgemizdeki gerginlik bir çatışmaya dönerse ülkemizin birileri için yatırım yapmak için cazip bir ülke olmasının anlamı kalmaz. Savunduğumuz değerlerin korunması için önce varlığımızı sürdürmemiz gerekir. Para ve onunla ifade edilen büyüklükler bir kurgudur ve bu kurgunun yıkılacağı günlere yaklaşmış olabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.