Uflamak... Gençlerin fon müziği!
"Yalnızca yakınıyorsun" diyor annesi kızına...
"Okulun bitmiş, kafan rahat! Her şeyin var! Sen yine de sızlanıp duruyorsun, hiç anlamıyorum!"
On sekiz, on dokuz yaşlarındaki kız annesinin yüzüne bile bakmadan dondurmasını kaşıklıyor.
"Ufff anneee" diyor bir ara!
Annesi mırıldanıyor: "Bu uff'lar hayatının fon müziği oldu vallahi!"
Kız somurtmasına karşın sevimli!
Ama bozuk plak gibi takılmış, söyleniyor.
Yediğinden içtiğinden, soluduğu havadan, kendisini hiç anlamadığını düşündüğü annesinden, saatlerdir tek satır mesaj göndermeyen erkek arkadaşından ve daha birçok şeyden şikâyetçi.
Annesi zarif bir kadın ama belli ki, bu gizli çatışmadan bitap düşmüş!
***
Modern insanın temel hayal kırıklığı "dünyada biricik olduğumuzu sanmamız ama aslında herhangi biri olduğumuzu anlamamızdır." (Pascal Bruckner)
Gençler günümüzde bu gerçeği erkenden kavrıyor, erkenden bu hayal kırıklığını yaşıyor...
Anne babaların "biricik evlatları"nın sıraya dizilip üzerlerindeki aile şefkati apoletlerinin sökülüverdiği bir dünya bu...
Sadece zenginlerin, başına talih kuşu konmuş olanların ve pek kıskanılan ünlülerin aradan sıyrılabildiği; popüler kültür yalanlarıyla parlatılmış fakat alabildiğine "ruhsuz" bir dünya...
O zaman gelsin, bitmez tükenmez sızlanmalar, içeriği belirsiz yakınmalar ve uflamalar!
***
Biliyorum, anne babalar çocuklarının bu haline akıl erdiremiyor. Hatta bazen asapları bozuluyor.
Oysa çaresizce de olsa, bize sunulan yaşam biçimine karşı güçlü ve sürekli tekrarlanan bir itirazdır yakınmak!
Uflamak, her zaman şımarıklık değildir. (Şımarıklık hiperaktif kahkahaların ardına saklanır oldu artık.)
Uflamak...
Çoğu zaman gücünü kaybetmiş bir başkaldırıdır!
"Pırıl pırıl gençlik" masalına karşı bir başkaldırı!
Yanı başımdaki masada oturan anne kıza bakıyorum.
O anda gelen telefon mesajı kızın yüzünü güldürüveriyor! Uflamalar en azından bir iki saat ertelenecek, belli!
Annenin durumu daha tatsız ama sezdirmiyor!
Çünkü o sızlandığında işitecek bir kulağın var olmayışından mustarip!
***
Farkındasınızdır...
Bu bir terapi veya "gönül alma, yarım elma" yazısı değil! Olamayacak! Aktarmak istediğim şey sadece bir fotoğraf!
Bireyci rekabetin çarklarına kapılıp metafiziğini yitiren; fal açan ama dilek tutmayan; yakınan ama dua etmeyen hayatlarımızın orta yerinde tutunmaya çalışan gençlere dair sıradan bir fotoğraf!
Sarıgül'ün halkı!
Şu "halk" kavramı var ya...
Öteden beri huylandırır beni!
Sosyolojik zemini en zayıf kavramlardandır.
Mesela, AK Parti'nin "halk"ıyla CHP'ninki aynı mıdır?
Ya radikal örgütlerin "halk"ına ne demeli! "Halkın talepleri" diye başlık açar, altına öyle şeyler sıralarlar ki, acaba nerede yaşıyor bu halk diye şaşıp kalırsınız!..
Siyasetçilerin sürekli tek bir halktan söz etmeleri, bizi yanıltmamalı! Her kalıcı siyasetin kendi "halkı" vardır!
Mustafa Sarıgül şimdi kalkmış, "halk böyle istedi" diyerek partileşmeyeceklerini açıklıyor.
Hangi halk?
TDH'nın bir "halkı" yoktu ki!
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmaktan çekindi Sarıgül!
Ama bence...
Sarıgül için siyaset burada bitti!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.