Balyoz, Allah kahretsin gene balyoz!
Kahve mantığı “Üç kişiyi sallandırdın mı ülke güllük gülistanlık olur” buyurur.
Çapulcu mantığı, “Vur vur inlesin herkes dinlesin” diye nağralanır. Darbeci mantığı, “Ben ülkeye ülkem demem onu ben yönetmedikçe” pınarından fışkırır.
Bu üç mantığı bir potada eritip akıttınız mı bir paslı kaba, ortaya vur kır parçala, hatta hızını alamayıp seçim sandıklarını tekmele, Çankaya’dan Kızılay’a da her telefon direğine iki kişi as acımasızlığı çıkar. Balyoz adı verilen darbe tasarımı ile ilgili çok şey yazıldı çizildi, eğer bunlar gerçekse Cumhuriyet tarihinin en kanlı, en acımasız planıyla karşı karşıya kalıyormuşuz az daha. Geçen gün İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 25 muvazzaf General, 102 sanık hakkında yakalama kararı çıkartı. Ve ben, her zaman, dünyanın bu en tehlikeli bölgelerinden birinde yaşayan bir insan olarak güçlü ve güvenilir bir orduya sahip olmak gereğine inandığımdan tarifsiz kederlere boğuldum. Yineliyorum, eğer balyoz diye bir şey varsa, benim yarım yüzyılı çoktan devirmiş ömrümde tutunduğum en sağlam dallardan biri çatır çatır çatırdadı demektir. Arkadaş, darbe korkakların son sığınağıdır. Darbe yapacağın yerde Mustafa Kemal’in yaptığı gibi çıkart sırtından resmi elbiseyi, çık demokrasinin er meydanına, orada milletten onay iste. Yoksa tankla, topla, tüfekle, uçakla benim Halime Teyzemin zeka özürlü oğlu bile ‘hop’ der Çankaya’ya kuruluverir. Tek dileğim Balyoz gibi diğer darbe tasarılarının da gerçek olmaması ama eğer gerçekse buna soyunanların en ağır cezalara çarptırılmalarıdır.
Ferrari’mi park edemiyorum
Bizim Hale’nin Ferrari’si var. Günlerden bir gün Amerika’ya gitmeye karar vermiş. Ferrari’ye atlamış ve bankaya gitmiş. Banka müdürü odasının penceresinden Hale’nin bir çalım Ferrari’den inişini seyretmiş. Ve hemen odasına buyur etmiş. “Sizin için ne yapabilirim hanımefendi?”
“Beyefendi Amerika’ya gidiyorum 5 bin dolar ihtiyaç kredisi rica edeceğim.”
“Emredersiniz hanımefendi!”
Hale Ferrrari’nin anahtarlarını bırakmış, “Buyurun arabayı ipotek olarak bırakıyorum.” Ve anahtarı müdürün masasına bırakıp bankadan çıkmış. Aradan bir ay geçtikten sonra, Amerika dönüşü Hale bankaya geri gelmiş. “Aldığım krediyi kapatmaya geldim, faizi ne tutuyor” demiş. “Hanımefendi faizi 22 dolar tutuyor.” Hale masanın üstüne 5 bin 22 dolar bırakmış tam çıkarken müdür sormuş: “Hanımefendi siz çok zengin bir kadınsınız; niye bu krediye ihtiyaç duydunuz?”
Hale gülmüş:
“Siz İstanbul’da bu arabayı, bu kadar güvenli bir biçimde, bir aylığına 22 dolara başka nereye park edebilirsiniz?”
Hanımın kapalıysa sana ev yok Muharrem
Muharrem insanlık ayıbı diye başlıyor yazısına. Diyor ki: Aziz ağabey Arnavutköy’de, hadi adını vermeyeyim bir sitede ev tuttum. Eşim evi temizlemeye gitti, evi temizlerken emlakçıdan bir telefon geldi: “Şu anda sizin evde kim var?” “Eşim var” dedim. Kısa bir sessizlikten sonra emlakçı “Yönetici bu sitede başı bağlı kimse istemiyorum, kusura bakmayın” dedi. İnanın nerdeyse ağlayacaktım. Kira sözleşmesini yırttım. Her kimse o site yöneticisi, her kimse o sitede oturanlar eğer bir hanımı başı bağlı diye kapıdan içeri sokmuyorlarsa asıl bağnaz, özgürlük düşmanı ve mülteci onlar. Kimse kimsenin özgürlük alanına tecavüz edemez. Hiç üzülme Muharrem, bu gibi insanlarla aynı yaşam alanını paylaşmadığın için çok şanslısın.
‘Bu ülkede Tarkan kadar değerimiz yok mu?’
Nusret Bulker feryat ediyor Aziz Ağabey diye... Özel bir şirkette mağaza müdürü. Yaşı gelmiş 32’ye. Küçücük bir yavrusu var; hepitopu 2 yaşında.
Anasına bakıyor, babasına bakıyor, kendi ailesine bakıyor. Öyle parası pulu yok garibimin. Kazancıyla 5 can doyuyor o kadar. Ve şimdi Nusret askere gidecek. Kim bakacak bu geride kalan 4 cana? Nusret artık çıkarın şu bedelli askerliği diyor. Çıkarın ki, Nusret ailesine bakabilsin, bebeğine masal okuyabilsin, bu ülkeye yararlı bir vatandaş olmayı sürdürsün. Gerçekten Nusret’in Tarkan kadar değeri yok mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.