Hayra alamet mi?
Şu an Türkiye'de en duyarlı AK Parti muhaliflerinin Mengi'ler olduğu ve Vatan gazetesini bu iş için gönüllerince kullandıkları söylenebilir.
Amerika'daki sürpriz "Türkiye toplantısı"nın onlarda uyandırdığı heyecan dikkat çekici. Pazar günkü gazetenin manşetine yansıyan dil, bir tür "sevinç" ihtiva ediyordu. Amerika nihayet, Türkiye'deki Kemalistlerin "farkında mısınız" sorusunu önemsemişti. Gazetenin manşeti şöyleydi:
"ABD'nin cevap aradığı soru:
"ABD Dışişleri Bakanlığı Türkiye'de görevli diplomatlarından şu soruya yanıt aramalarını istedi: Türkiye Atatürk'ün Batılı yaklaşımından uzaklaşıyor mu?"
Bu manşete bakılırsa, Kemalistlerimiz, Amerika'nın "Kemalizm jandarmalığı"na soyunmasından çok mutlu olacaklardı. Böyle bir durumda ulusalcılık falan da kolayca çöpe atılacaktı. Yeter ki Tayyip'i bir döven çıksındı.
...
Acaba Amerika gerçekten Tayyip'i dövmeye mi hazırlanıyordu ya da dövebilir miydi?
...
Ufuk Güldemir'in Teksas-Malatya kitabında, Amerika'daki Özal analizine yer verilir. İki grup vardır ABD'de. Birisi "Özal eski MSP adayıdır ve gizli Müslüman'dır. Müthiş takiye yapıyor, ona güvenilmemeli" demektedir. Diğer grup ise reel-politiğe işaret etmekte ve meseleye şöyle bakmaktadır: "Adam dindar falan olabilir ama Batı'yı biliyor, halktan oy alıyor, halkı Müslüman bir ülkede Özal'dan daha iyi partner mi bulacağız?" Bu ikinci grup, Özal konusundaki Amerikan politikalarına yön verir.
...
Erbakan karşısında Amerika hep tavırlı olmuştur. Meşruiyet sağlayacağı düşüncesiyle Erbakan'ın Amerika'ya davet edilmesi bile kabul edilmemiştir.
...
Erdoğan ve arkadaşları, halkın oyu ile tek başına iktidara gelen bir siyasi hareket olarak başlangıçta, Amerika ile vuruşmayı değil, reel-politikte uzlaşmayı tercih etmişlerdir. ABD de bunun karşılığını vermiştir. Erdoğan ve arkadaşlarına karşı, "eski milli görüşçü" diyerek, kategorik bir dışlama tercih edilmemiştir.
Bu, BOP Eş Başkanlığı döneminde falan böyle devam etmiştir. 1 Mart tezkeresinin reddi bir kırılma noktasıdır. Ama muhtemel ki Washington, bu konudan hükümeti sorumlu tutma noktasında ikirciklidir.
Sonraları bölgede Türkiye'nin "stratejik derinliği"ni artırma çabaları gelir.
Bunlar da ABD açısından yanlış görülmez: Türkiye bölgede etkinliğini artırsın ve Batı'nın da öngördüğü bölge barışı gerçekleşsin. Türkiye, "köprü" rolü oynasın. Türkiye Batı değerlerini bölgeye taşıyan bir "Müslüman misyoner" olsun.
Türkiye, İsrail'i bölgede meşrulaştıran bir rol üstlendikçe ABD'deki bu mutluluk devam etmiştir.
Ama Türkiye'nin Irak'ta yapılanlar konusunda da, İsrail'in Filistin'de yaptıkları konusunda da ciddi itirazları vardır. Türkiye, bölgede "Batı misyoneri" gibi algılanmayı kabul etmeyecek ve yanlışlıklara yüksek sesle itiraz edecektir.
Mesela Türkiye, Irak'ta-Telafer'de yapılanları, Başbakan Erdoğan'ın dilinden, çok net biçimde kınamıştır.
Ve Şeyh Yasin'in hunharca katli, Hamas ve Gazze. Sonra küresel bildiri: One minute.
Türkiye'nin İsrail'e açıkça "devlet terörü" damgası vurduğu olaylar.
Ardından İran'a yaptırım konusundaki farklı duruş.
Mavi Marmara ile ipler kopmuştur ama "Türkiye eksen mi değiştiriyor" soruları ondan çok önce sorulmaya başlanmıştır.
Amerika'da perşembe günü, Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan "Türkiye toplantısı"nda ne görüşülmüş olabilir?
Toplantının bir ayağında "Yahudi lobisi"nin pişirdiği Bu Türkiye'yi ne yapmalı" sorusunun ele alınmış olmasında şüphe yok. Ama tüm toplantı bu soru etrafında mı gelişmiştir?
Bir süre önce Obama, AB ülkelerine "Türkiye eksen değiştiriyor deniyor ama bunun sebebi Türkiye'nin Batı tarafından dışlanmış olması olmasın" gibi ince bir uyarı yapmıştı. Bu uyarının, ABD'nin bizzat kendi kendisine yapılmamış olması mümkün mü?
Yahudi lobisinin, İsrail'le ilişkiler ve İran konusunda ABD'ye yoğun baskı yaptığı muhakkak. Bu baskılara, Obama dahil hiçbir ABD yönetiminin duyarsız kalamayacağı da muhakkak.
Ama Türkiye gerçeği, öyle kolay üstü çizilir bir gerçeklik değil. Türkiye gerçeği deyince de, şu an bu resmin içinde "hâlâ halk nezdinde gücünü koruyan bir Tayyip Erdoğan ve onun dış politikada, ekonomide bir hayli düzgün performans sergilemiş mesai arkadaşları, askeri bürokrasinin sınırına çekilmesi hadisesi ve daha demokratik bir geleceğe yürüyüş" olguları görülüyor.
Amerika'nın gücü mutlak değil ki, Irak'ı, Afganistan'ı, İran'ı, Filistin'i, bu arada Türkiye'yi terbiye etsin.
Ben, "ulusalcı!"ların, Washington'daki "Türkiye toplantısı"ndan yola çıkıp, Tayyip Erdoğan'ı terbiye etmek üzere Amerika'ya bel bağlamasını, fazla bunalmışlığın doğurduğu erken bir sevinç olarak görüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.