Büyüğü yönetmek
Bir mahalle bakkalını sahibi bizzat yönetir ve müşterisiyle kendisi ilgilenir. Ama büyük bir işletmenin sahibini ve yöneticisini müşteri tanımaz bile. Bir sistem kurulmuştur ve bu sistem başarılı olduğu sürece müşteri memnun kalır ve işletme başarılı olur.
Bir ülkenin yönetimi, büyük farklılıklar olsa bile, bazı benzerlikler taşır. Ortadoğuda küçük bir şeyhliğin yönetimi şeyhle özdeşleşir ve her konuda o karar verir. Oysa büyük bir ülkeyi yöneten güç bir kişi değildir ve en üst düzeydeki yönetici de sadece sistemin bir simgesidir ve tüm kararlar sistem içinde alınır.
Bir işletmede üretim, muhasebe, pazarlama gibi fonksiyonların bazıları ihmal edilerek başarıya ulaşılamaz. Hepsinin nitelikli ve eşgüdüm içinde olması gerekir. Devlet yönetiminde de görevlerden birini ön plana çıkarmak, diğerlerini önemsememek başarısızlığa götürür.
Türkiye sınıf atlamaktadır ve artık küçük bir işletme gibi yönetilemez. Ülkenin gerçek sahibi olan halkın yönetme yetkisi verdiği iktidarlar güçlü bir sistem kurmak zorundadır. Yani sadece kendi niyet ve yetenekleriyle ülkenin yeni rolünü oynaması mümkün değildir. Oysa gördüğümüz manzara bütün kurumlarımızın çürüdüğü yönündedir. Asker darbeci, Emniyet komplocu, Yargı adaletsiz, eşit fursat yarattığını düşündüğümüz ya da beklediğimiz sınavlar şaibelidir.
Siyasetçilerin ne durumda olduğunu biz söylemeyelim de rakipleri anlatsın. Muhalefet iktidarın ülkeyi bölmek için uğraştığını söylüyor ve onun için hain sıfatını kullanmakta tereddüt etmiyor. Siyasetçilerin birbirine yönelttikleri ihtamlara bakarsak ne iktidar ne de alternatif olması gereken muhalefet en küçük olumlu bir vasfa sahip değil. Yani iktidar sadece izlediği, muhalefet ne olduğu belirsiz politikası nedeniyle değil, kişisel olarak da son derece sakıncalılar. Taraflar projeler üzerinde tartışmıyor ve adeta projeleri bırakın, karşınızdakinin herhangi iyi bir şeyi yapması için kişiliği müsait değil diyorlar.
Geçmişte sadece varlığını korumayı ve daha müreffeh yaşamayı hedef alan Türkiye yerini bencillik dönemini atlatmış, sorumlu olma düzeyine gelmiş bir ülkeye bırakmıştır. Yani dünyayı başkaları yönetir, biz onların yönetiminde en iyi yaşam şartlarını sağlamaya çalışırız diyemeyiz. Dünya ölçeğinde giderek artacak bir sorumluluğumuz var ve rolümüzü iyi oynamazsak herkes zarar görür ve sonuç bizim için de felaket olabilir. Çünkü rolünü oynayamayan her zaman tasfiye edilir.
Böyle dönemlerde başarılı değil, bilge siyasetçilere ihtiyaç vardır. Yani hedefi kendisinin ve partisinin başarısı değil ülkenin, sorumluluğunu artırsa bile, daha etkin bir ülke yaratmak olmalıdır. Bu uğurda sahip olduğu tüm güçlerden ve imkanlardan, gerektiğinde, fedakarlık yapmalıdır. Mesela iktidar muhalefete “gel kardeşim ülkeyi sen yönet, ben senin başarın için elimden geleni yapacağım. Çünkü dünyadaki şartlar senin olmanın daha uygun olduğunu gösteriyor” demeli ya da muhalefet iktidarın görevini sürdürmesi için gerekeni yapmalıdır.
Bencillik başarılı olduğu sürece insana mutluluk verir ama başarısızlık sadece kendini değil etrafındaki herkesi yakar. Diğerkamlık aşk gibidir. Hele bu ülke için ise ilahi aşktan farksızdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.