ABD’nin hedefi
ABD Irak’taki muharip birliklerini çekti ve tüm askerlerini önümüzdeki yılın sonunda çekmiş olacak. Afganistan’da sonucu belirsiz bir savaşın baş aktörü ve orada kırk yedi ülkenin askeri görev yapıyor. Bunları inceleyerek ABD’nin hedefini ve sorunlarını bilebilir miyiz yoksa daha geniş bir perspektiften bakmamız mı gerekir?
ABD diğer büyük güçlerden farklıdır. Bu ülke bir milletin oluşturduğu devlet değil, bir devletin oluşturduğu millet olarak tanımlanabilir. Yani ABD’de devlet çökerse yeni bir devlet oluşturulamaz ve ülke elden düşen bir vazo gibi paramparça olur. ABD’de halkı birarada tutan faktör devletin sağladığı refah ve güvenliktir. Bireyci ve faydacı dünya görüşü halkın bu hedefine ancak güçlü bir devletle ulaşacağı düşüncesiyle birleşince güçlü bir devlet yapısı içinde bireyci olmak mümkün hale geliyor.
ABD dünya üzerindeki etkinliğini staratejik noktalara yerleştirdiği askerlerle ve ülke yönetimlerine yaptığı ekonomik yardımlarla sürdürüyor. İşin ilginç yanı bu etkinliği sağlamak için kullandığı kaynakların ülke ekonomisinin yarattıkları değil yabancı ülkelerin tasarruflarının kullanılmasıyla finanse ediliyor olması. Dünyanın en büyük ekonomisi olmakla birlikte en çok dış borcu olan ülke unvanını da taşıyor. Güvenli bir ülke olması, diğerlerinden daha yüksek bir faiz haddi uygulaması, Uzakdoğu ve petrol üreten ülkelerin tasarruflarının buraya akmasını sağlıyor. Ayrıca dünya silah ticaretinde bir numara olması ülkeye kaynak akışı sağlıyor. Bu arada en büyük müşterisi olan Suudi Arabistan’ın bu silahları İsrail’e karşı satın alması ve İsrail’in ABD’nin en yakın dostu olduğu iddiası bir arada söylenebiliyor ve bunda bir çelişki olduğu düşünülmüyor.
ABD’ye yabancı tasarrufların akması için bu ülkelerin ekonomik olarak büyümesi gerekiyor. Yani Çin’den para akışının artması aynı anda bu ülkenin ekonomik büyümesini de hem gerektiriyor hem de sağlıyor. Bu durum dünyada yeni bir söylemin ortaya çıkmasına neden oluyor ve önümüzdeki on,on beş yılda Çin’in ABD’yi ekonomik olarak geçeceği, askeri açıdan tehdit olacağı söyleniyor.
ABD bu sistemi değiştirecektir. Bundan sonra dış tasarruflara muhtaç olmayacak bir dünya politikası üretmesi gerekmektedir. Faiz hadlerindeki düşüş ve ekonomik kriz nedeniyle finans yatırımlarının azalması ABD’nin içe kapanması anlamına gelir ve bu şartların oluşturduğu bir durum değil bilinçli bir politikanın sonucudur.
ABD’nin yeni politikası ülke dışındaki asker sayısını azaltmak, dış yardımları azaltmak, silah ve diğer mal ihracatını artırmak olarak şekillenecektir.
Bu ABD’nin içe kapanması ve dünyaya yön verme iddiasının sonu mu olacak yoksa aynı hedefe başka yollarla ulaşmayı mı deneyecek?
Eğer yeni bir strateji uygulanacaksa bu ülkeleri kontrol etmek yerine onlarla müttefik olarak bir blok yaratmak biçimde olabilir. Eğer modelim doğruysa Türkiye’nin bu yeni stratejide önemli bir yeri olacaktır.
Bunları düşünürken referandumda ne çıkacağıyla ilgilenmiyorum ve yaşadığım ortamın değerlerini önemsemiyorum. Büyük bir Türkiye yaratmayı ve değişen dünyada bu değişimin aktörü olmayı düşünüyorum. Bu bir hayal de olsa hoşuma gidiyor
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.