Uçuk bir öneri daha...
Benim, uçuk önerilerim olur zaman zaman.
Bir ara, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı Diyarbakır Ulu Camii'nde bir bayram namazı kılsalar, sonra cami bahçesinde insanlarla bayramlaşsalar, sonra gidip bir mezrada bir eve misafir olsalar, diye yazmıştım. Sezer'in Cumhurbaşkanlığı zamanıydı, kimse duymadı.
Olsun, benim içimde bu "uçuk teklif" Türkiye'nin kardeşlik ve barış hamlesi için bir sembol gibi durdu. Bir gün, bölgenin siyasetçileri, aydınları, din adamları da dahil, bir bayram namazında birlikte safa duracaklar ve cami avlusunda muhteşem bir kucaklaşma gerçekleşecek.
İşte böyle bir öneriyi daha dile getirmek istiyorum bugün.
Bugün, evet'ler-hayır'lar belli olacak.
Ama sanıyorum, evet'lerden hayır'lardan öte bir uzlaşma alanı oluştu süreci içinde.
"Başörtüsüne özgürlük" konusunda bir uzlaşma.
Bu çerçevede Başbakan Erdoğan, bana göre, tüm referandum tartışmalarını aşan bir söz söyledi:
- Kılıçdaroğlu, başörtüsüne özgürlük yolunda bir adım atsın, ben onun yollarına gül döşeyeyim. Bu konuda ana muhalefet liderinin arkasından gelmeye hazırım.
Çok açık ki, bu sözler, siyaset ortamının çok ötesinden gelen sözler. Ne evet'e çağrı, ne hayır'a eleştiri niteliğinde olan sözler bunlar.
Zaten "Getirisi ona ait olsun", diyor Başbakan ki bunlar da, siyasi hesaptan öte mahiyet taşıyor.
Başbakan "13 Eylül'den tezi yok" diye devam ediyor.
Ben bunların çok samimi sözler olduğunu, aslında Başbakan'ın Kılıçdaroğlu'nun böyle bir adımı atabileceğine inandığını içeren sözler olduğunu düşünüyorum.
Sorun çözülsün de nasıl ve kimin katkısı ile çözülürse çözülsün, yaklaşımıdır bu.
"Peki uçuk teklif ne" diye soracak olursanız onu da söyleyeyim:
Diyorum ki:
Yollarına gül döşemekten önce Sayın Başbakan bir şey yapsın. Muhteşem bir çiçek buketi hazırlatsın pazartesi günü sabahı için. Alsın eline bu çiçek buketini ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun kapısını çalsın. Bütün samimiyetiyle;
- İşte güllerin peşin kısmı Sayın Kılıçdaroğlu, desin. Başörtüsüne özgürlük için ama gerçek anlamda özgürlük için bir adım atın, bunların geriye kalanını yollarınıza serpmeye hazırız, desin.
Nasıl?
Olamaz mı?
Türk siyaseti için çok mu uçuk bir teklif bu?
Yaşanan kıran kırana ortama bakıldığında çok uçuk gelebilir ama üzüm yeme söz konusu olduğunda bana hiç uçuk gelmiyor. Hatta, çok fantastik bir hamle olarak da görüyorum.
Türkiye'de bazı şeyleri çözmek için böyle çarpıcı hamlelere ihtiyaç olduğuna inanıyorum.
Bir ara Cumhurbaşkanı Gül'e seslendim:
Dedim ki:
- Lütfen Sayın Cumhurbaşkanı, gidin Van, Hakkari, Şemdinli sokaklarına, çocuklarla buluşun. Onların başlarını okşayın. Ellerindeki taşı alın, kucaklayın onları. Hayatlarında bir kere devlet şefkati görsünler. Bir okulun salonunda toplanan çocuklara seslenin. "Bir tekinizin sokaklarda kaybolmasına gönlüm razı olmaz" deyin. Eşiniz muhterem Hanımefendi de çocukları sevsin, okşasın, annelerle el ele tutuşsun çocukları kurtarmak için.
Düşünüyorum ki, bizde toplumda oluşan öfke-nefret-ayrışma bariyerlerini aşmak için büyük sevgi hamleleri yapmak lazım.
Şu "kıran kırana"lığı ortadan kaldırmak için, devreye yüksek bir sevgi ve şefkat koymak lazım.
Başbakan bir ara dedi ya:
- Bir tek şehidin kanına 550 milletvekilini değişmem.
Aslında bu cümle daha genel kurulabilir:
- Bu ülkede, dağda-ovada kaybedilen bir tek gencin hayatına 550 milletvekilini değişmem.
Dilleri yüreklere bağlamak lazım. Yürekleri de "Rahman"a...
Anayasa değiştirmek önemli, ama yüreklerin tamiri çok daha önemli gibi geliyor bana...
Diyorum ki, yarından itibaren, Cumhurbaşkanı, başbakan, muhalefet liderleri, kanaat önderleri, medya, gönül imarı diye bir şeyi gündeme almalılar. Türkiye'nin en çok buna ihtiyacı var.
Günün anekdotu:
Hazreti İbrahim'i yakmak için odunlar yığılmış, ateşe verilmiş. Alevler göklere yükseliyor. Bu arada bir güvercin, gagasına bir damla su almış ateşin yakıldığı alana doğru uçuyor. Yolda bir başka güvercin kesmiş yolunu:
- Hayrola nereye böyle, demiş.
- İbrahim'i yakacaklar, gagamdaki su ile onun yardımına koşuyorum, diye cevap vermiş güvercin.
- Ama ateş gökleri tutmuş. Senin gagandaki bir damlacık suyun, o ateşi söndürmeye yeteceğini mi sanıyorsun, diye üstelemiş yol kesen güvercin.
- Olsun, demiş su taşıyan... Ben bu bir damla suyu götüreceğim, hiç olmazsa yerim belli olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.