İcabında hepimiz Bekir Coşkun’uz
Bekir Coşkun’un görevine son verilmiş... Samimi hissiyatımı söyleyeyim: Üzüldüm.
İdari tasarruf mudur, patronaj emri midir, bilmiyorum.
Denilenlere göre, çok para aldığı ve isteneni veremediği için gönderilmiş...
Memduh Bayraktaroğlu (arada sırada fakire çakar ama düşüncesine itibar ederim), kovma emrinin Başbakan’dan gelmediğini yazıyordu. Başbakan’dan gelmiş bu türden “emirler” var mıdır acep? Bunu açıklama görevi de, patır patır adam kovan muhterem Aydın Doğan’a düşüyor.
Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten gönderilmesi siyasi baskıyla irtibatlandırılmıştı.
Dönemin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök de iddiaları yalanlamıştı.
Meğer Emin ağabeyimiz, “emin bir yazar” olmadığı, ona buna lakap taktığı, çamur yaptığı ve handiyse küfürsüz yazı yazmadığı için kovulmuş.
Bu açıklamaya inandık.
Daha doğrusu yedik.
Fakat, “küfrettiği” gerekçesiyle yazar kovan muhterem Aydın Doğan, her gün sataşacak birilerini arayan ve bulan, aldığı “cevaplar” karşısında huysuzlanıp “yavşak”, “müptezel”, “şerefsiz” diye ünleyen Ahmet Coşkun’u neden kapının önüne koymuyordu?
Bir başka Coşkun olan Bekir’i göndermişti pekâlâ... Daha doğrusu, göndermiş olmamak için “istifasının” iyi niyet taşlarını döşemişti.
Bu “Coşkun”un ayrıcalığı neydi?
Harika bir yazar olduğu ve bitişik yazılması gereken “de”leri çok iyi bitiştirdiği için mi?
Doğan Medya Grubu’nun çıkarlarını daha “cengâverce” savunduğu için mi?
Rakip gazetenin kullandığı “kamu kredileri” hakkında 500 yazı yazarken, kendi patronunun kullandığı aynı nispetteki “POAŞ kredisi” için çeyrek yazıyı bile çok gördüğü için mi?
Niçin?
Hadi bu Coşkun zaman zaman Kılıçdaroğlu lehinde coşuyordu, elinde kılıç “evetçilere” sallıyordu, icabında mahallenin düşmanlarını püskürtüyordu... Faydalıydı. İşlevseldi. Ergonomikti.
Peki, neredeyse her yazısını “mide bulandırıcı güruh”, “yaratık”, “kuş beyinli”, “ahmak” gibi yaratıcı küfürlerle süsleyen Özdemir İnce’yi neden kovmuyordu? “Bidon kafa”nın mucidi Yılmaz Özdil’e neden ilişmiyordu?
Demek ki, genel yayın yönetmeninin “Çölaşan savunusu” temelsizdi ve muhterem Aydın Doğan “Başbakan kızar, kredimizi keser, kelepir arazimize imar izni vermez” endişesiyle durumdan vazife çıkarmıştı.
Soru şu:
Bekir Coşkun’u, sığındığı son “köy”den yollayan muhterem Turgay Ciner de acaba durumdan vazife mi çıkarmıştı?
Böyleyse, hepimiz Bekir Coşkun’uz...
Kınıyoruz!
Kınıyoruz da... Bakalım Bekir Coşkun, Bekir Coşkun mu?
Bir “sansür ve denetleme mekanizması” gibi çalışan 28 Şubat uygulamaları sürerken bu beyefendi susmuştu. Yazarlar andıçlanırken susmuştu. Fakir hakkında 100 bilmem kaç küsur ceza davası açılırken susmuştu... Mehmet Barlas, Altan biraderler, Yağmur Atsız, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Hrant Dink, Ali Bayramoğlu, Mustafa Erdoğan, Gülay Göktürk için susmuştu. Yarın birimizin başına bir iş gelse, yine susacak.
Biz susmuyoruz gördüğünüz gibi ve diyoruz ki:
Kimse kişisel çıkarları için yazar kovmasın kardeşim.
Kimse basına yönelik eleştirileri “emir” telakki edip işgüzarlığa kalkışmasın.
İktidar da haddini, hududunu ve vazifesini bilsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.