Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Gaflet ve dalaletten uyanma rehberi

Gaflet ve dalaletten uyanma rehberi

Bayan Çölaşan’ın “hıyanet” açıklamasına tepkiler “çığ gibi” büyümekte imiş.

Kendimi “ihanet etmişler” safında gördüğüm için, konuyla ilgili her haberi dikkatle okuyorum artık.

Dün de, bazı gazete ve internet sitelerinde, Çölaşan’ın “haddi aşan” açıklamasıyla ilgili tepki haberleri okudum.

Üzüldüm... Hem kendi adıma, hem hanımefendi adına...

Eskiden, bu türden beyanatları toleransla karşılar, güler geçerdim. Aziz Nesin’in “Türk halkının yüzde 60’ı aptaldır” sözüne gülüp geçmiştim mesela. Mizah yazarı değil miydi? Söverdi de, güldürürdü de, düşündürürdü de... Muhtemelen “güldürerek düşündürme” çabasının acıklı çırpınışları içindeydi ve örtük sinisizminin onu getirip bıraktığı yerden haberdar değildi... Belki de, arkaik mizahıyla çaptan düştüğünü görmüştü, “söverek düşündürme” yolunu benimsiyordu.

Fakat dün, eski toleransımı yitirmiş olduğumu fark ettim. Öfkelendim. Hep aşağılan... Hayatının hiçbir döneminde adam yerine konulma... Kendilerinde “sahiplik” vehmeden seçkinci makulesinin takazası altında yaşa... Darbelere, muhtıralara, andıçlara, linç gösterilerine maruz kal... “Cahil” desinler... “Yobaz” desinler... “İkinci cumhuriyetçi, liboş, vatan haini, Amerikancı, Soros çocuğu, bidon kafa, göbeğini kaşıyan kıllı ayı, sazan, gafil, aymaz...

Her bir şeyi desinler ve sen toleransını muhafaza et... Hayır, artık toleransla bakamam. Kimse de böyle bakmasın.

Bir hanımefendi çıkıyor, referandumda “evet” oyu kullanmış milyonlarca insanı “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olmakla” suçluyor. Kendisinde bu hakkı görebiliyor. Düşünebiliyor musunuz “cüret”in boyutlarını!

Üstelik herhangi bir hanımefendi değil bu... Bir dönemin Danıştay Başsavcısı, hangi sivil toplum ihtiyacına göre kurulduğunu bilmediğimiz Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkanı ve de ünlü gazeteci Emin Çölaşan’ın refikaları... “Seçkin bir hanımefendi” sizin anlayacağınız.

Hakaret hakkını seçkinliğinden mi alıyor acaba? Böyle bir hak var mı? Varsa, hangi “otorite” tarafından üleştiriliyor?

Eğitim öğretim durumu dikkate alınarak mı dağıtılıyor bu hak? Nesebe ve ideolojiye mi bakılıyor? Bürokratik olgunluk mu gözetiliyor? Sahillerde oturma şartı mı aranıyor? Ne oluyor?

Hanımefendiyi önceki gece bir televizyon kanalında izledim; “hıyanet” açıklamasıyla ilgili sorulara cevap veriyordu.

Bekledim ki, kastı aşan beyanatıyla ilgili, kerhen de olsa, özür dilesin.

Dilemedi... Hiç değilse “üzüntülerini” bildirebilirdi. Üzüntülerini de bildirmedi.

Karambole getirip, “Maksadım hakaret etmek değildi, yanlış anlaşıldım, estek köstek” diye laf çevirebilirdi.

Bunu da yapmadı. Ne yaptı, biliyor musunuz? Beyanatını haberleştiren yayın mecralarını suçladı. Sonra da, referandumdaki “evet” ve “hayır” oylarının (harita üzerindeki) dağılımına bakarak, değme sosyologların içinden çıkamayacakları bir “eğitim ve yaşam standardı analizi” yaptı.

Bu analizden şunu anladım:

Gaflet ve dalalet uykusundan uyanmak o kadar da zor değil... Bayan Çölaşan “tüyo” vermedi ama düşünüp taşınıp bu uykudan uyanmanın kolay yollarını buldum:

Laik olacağız, Kemalizm’e inanacağız, AK Parti hükümetine karşı çıkacağız, Mahmut Esat Bozkurt mamulü yargı sistemini savunacağız, CHP’ye oy vereceğiz ve mutlaka Sözcü gazetesi okuyacağız...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi