Aziz Üstel

Aziz Üstel

Ve karşınızda Karayılan

Ve karşınızda Karayılan

Kandil bölgesinde vadi tümüyle PKK’nın denetiminde.

Yaklaşık 400 köy, Süleymaniye sınırından Hakkari’ye, Şemdinli’ye değin uzanan Zagros Dağları’nda cirit atıyor bölücü örgüt.

Vadi 2000 yılından sonra tümüyle PKK’nın denetimde dedik; örgütten izin almadan ayak basmak mümkün değil.

Yüksek tepelerde bütün vadiyi gözaltında bulunduran mevziler var. Karayolu da denetim altında.

Demek ki, yıllardır yapılan sınır ötesi operasyonlar, hava akınları, atılan binlerce ton bomba, hiçbir işe yaramamış! Demek ki silahla PKK’nın kökünü kazıyacağını umanların eli böğründe kalmış. Gerideyse binlerce şehit mezarı...

Demek ki, gündüz külahlı gece silahlı terör örgütünü salt silahlı mücadeleyle yok etmek mümkün değil. Hoş birçok kişi bu gerçeği yıllardır dile getiriyordu da, kimse ciddiye almıyordu. Eğer düzenli orduyla gerillayı yok etmek mümkün olsaydı, ABD, Vietnam’dan yenik çıkmaz, Batista, tankıyla, topuyla, uçağıyla Castro’ya boyun eğmezdi. Onun için özel, gerilla savaşını bilen birliklerin bir an önce eğitimlerini tamamlayıp bölgeye gelmesi şart, eğer amaç hala bu savaşı sürdürmekse.

İngiltere, IRA’yla hem kentlerde hem kırsalda çarpıştı durdu ama sonunda Sinn Féin’le, yani IRA’nın siyasi koluyla, devlet olarak değil ama ‘aracılar’ üzerinden masaya oturdu. Önce ateş kes ilan edildi, ardından IRA silah bıraktı.

Şimdi biz gene dönelim Karayılan’ın basın toplantısına! Irak’taki Kürt Yönetiminin başı Mesud Barzani’yle İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın kendilerine üç aşamalı bir plan ilettiğini söylüyor Karayılan. Önce uzun bir eylemsizlik süreci, derken silahlı güçlerin Kuzey Irak’a geri çekilmesi, sonunda da örgütün tümüyle silahsızlandırılması.

Ancak Karayılan “Bu bir tasfiyedir. İrademiz dikkate alınmıyor. Bu tür girişimler sürecin işlemesine engel olur” diyor.

Yani, ben bu işte yokum arkadaş demeye getiriyor. Onun istediği devletin PKK’yla masaya oturması. Uzlaşması. PKK’nın isteklerine boyun eğmesi ki bu BDP’lilerin de ağzından düşmeyen Kürt Özerk Bölgesi’nin kurulması anlamına gelir. Bu arada Apo’nun salıverilmesi Karayılan’ı pek ilgilendirmiyor. Hatta Apo yaşamını İmralı’da noktalasa işine gelecek. Çünkü Apo salınırsa, PKK’nın dizginlerini ele geçirmeye çalışacak, bu da Karayılan’ın bir tür tasfiyesi demek.

Uzun lafın kısası, gerçek anlamda barışı sağlamak için bölgede, daha çok ama çok çalışmak gerek.



Uğur Dündar niye Karayılan haberini yayınlamadı?

Yılların deneyimli gazetecisi Uğur Dündar, Karayılan’ın yaptığı basın toplantısıyla ilgili görüntüleri ekrana taşımadı. Terörist başı olarak nitelendirdiği Karayılan’ın basın toplantısını yayınlarsa hem örgüt propagandasına alet olacağını hem de PKK’nın görüşlerinin ekrana taşıyarak suç işlemiş sayılacağını öne sürdü.

Kendi açısından bakarsanız, “Uğur haklıdır” diyebilirsiniz. Ancak habercilik açısından yaklaşırsanız, Karayılan’ın açıklamaları mutlaka yayınlanmalı ve Uğur, isterse, bu açıklamaları yorumlamalıydı.

Zamanında dağ tepe dolaşarak Üsame Bin Ladin’le yaptığı söyleşileri yayınlayan Christian Amanpour ve daha nice gazeteci ‘suç’ işlemedi. Dünya kamuoyunun merak ettiği ünlü bir teröristi ekrana çıkararak kamuoyunun onu daha yakından tanımasını sağladı hem de söyleşi sonunda izlenimlerini ekrandan aktardı; yorum yaptı. Keşke bu haber/basın toplantısına ekranını karartmak yerine, Uğur Dündar da aynı şeyi yapsaydı. En azından kırk yıldır habercilik yapan deneyimli bir gazeteciden, gerek Karayılan gerekse de PKK’yla girilen sürecin değerlendirmesini alırdık.



Haşim Kılıç bir taş attı kuyuya çıkar çıkarabilirsen!

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, anayasaya göre değiştirilmesi önerilemeyecek, başlangıç bölümündeki üç maddenin olumlu ve daha da güçlendirici bir biçimde değiştirilebileceğini söyledi ‘pozitif’ kelimesini kullanarak. Başta AK Parti, CHP ve MHP sert tepki gösterdi bu açıklamaya.

MHP “Ankara’nın başkent olması mı değiştirilecek? Resmi dilin Türkçe olması mı?! Böyle bir şey yapılamaz” derken, CHP ilk üç maddenin değiştirilmesi demek cumhuriyetin temel niteliklerin değişmesi demektir açıklamasını yaparken AK Parti, “İlk üç maddeyle ilgili bir değişiklik söz konusu değil, AK Parti siyasetiyle hiçbir biçimde kesişmemektedir” diyerek kestirip attı. Kılıç, daha sonra sözlerinin yanlış aktarıldığını belirtti.

Kılıç’ın asıl hatası basına demeç vermesiydi diyenler çoğunlukta.

“Bu gibi konular kurulda, kapalı kapılar ardında görüşülür. Örneğin 1. Madde aynen kalacaktır. Sadece insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti tanımlamasına “insan haklarına saygılı” yerine “insan haklarına dayalı” olarak değiştirilebilir. Ama bu bir ayrıntıdır. Yasalarla da bu düzenlemeler yapılabilir.”

Her neyse, Kılıç bir taş attı kuyuya; hem siyasiler hem hukukçular bu taşı çıkarmaya uğraşıyor. Varsın uğraşsınlar. Türkiye’de her şey açık açık konuşulmalı ve tartışılmalı bence. Kılıç, Anayasa Mahkemesi Başkanı’ymış, demeç vermemesi gerekirmiş, Batı’da bu konumundaki kişiler konuşmazmış falan da filan. Her konuda illa da batıyı mı örnek alacağız? Bırakın Anayasa Mahkemesi Başkanı da fikrini söylesin. Fikirler tartışılırsa ancak doğruya varabiliriz! Hem fikir tartışması demokrasinin vazgeçilmezlerinden değil mi? Ne diye telaş ediyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Üstel Arşivi