Asla unutmamak...
Eskiler mütearife derlerdi.
Mantıkta, matematikte postulat denir. Tartışılmaz gerçekler demek...
Türkiye başörtüsünü yeniden tartışırken, bazı tartışılmaz gerçekler bulunduğunu ve bunları asla unutmamak gerektiğini ifade etmek istiyorum.
En başta da, bunları tartışmanın her şeyi sıfıra indirgeyeceğini unutmamak gerekiyor.
Gelin bu unutulmaması gerekenleri bir kere daha seslendirelim:
Türkiye'nin bir İslam ülkesi olduğunu...
Türkiye nüfusunun yüzde 90'larının kendisini Müslüman olarak tanımladığını...
İslam'ın bu ülkede, şu veya bu şekilde belirleyici değer olduğunu...
İslam'ın şu veya bu ölçüde hayatı belirlediğini...
Bu ülkede hiçbir hukuki yapılanmanın, İslam karşıtı olduğu biline biline uygulanamayacağını, böyle bir uygulamanın her zaman toplumsal sancılara yol açacağını...
Bu sebeple, laikliğin İslam karşıtı, İslam'ı sınırlamayı öngören ya da bu tarzda algılanmaya müsait tüm yorumlarının toplumsal sancı sebebi olacağını...
Bu toplumsal sancının, toplum-devlet ilişkilerini zehirleyeceğini...
Laikliğin, birçok şey yanında, Müslümanlar'ın inanç özgürlüğünü de korumak gibi bir çerçevesi bulunması gerektiğini...
Laikliğin, asla İslam'ı sınırlayan bir devlet tavrı olmaması gerektiğini...
"Laikliğin Türkiye'ye özgü uygulaması"ndan yola çıkarak, bazı özel yasaklar üretmenin, doğuracağı toplumsal sancılar sebebiyle, Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülük olduğunu...
Başörtüsünün ya da onun içinden doğduğu tesettürün, tamamen İslam'la ilgili bir mesele olduğunu...
Başörtüsü ile ilgili bir kural koymak gerekiyorsa, bu noktada çerçeveyi İslam'a sormanın, İslam'ın bu noktadaki ölçülerine bakmanın kaçınılmaz olduğunu...
Laikliği üstün ilke olarak benimsemenizin, ayrıca bunu kaçınılmaz kıldığını...
Başörtüsü İslam'ın belirlediği bir hayat tarzı ise bu alanda bir düzenleme yaparken İslam'a sormak kaçınılmaz ise şu veya bu örgütün kendi kafasından biçimler, ölçüler geliştirmesinin abesle iştigal olduğunu...
İslam'dan bağımsız bakıldığında bile, kadınlara-erkeklere, devlet tarafından genel teamül dışında ölçüler, giyinme modelleri sunmanın kabul edilemeyeceğini... Genel teamülleri de toplumun kültürel-manevi kodlarının belirleyeceğini...
İslam'a bakıldığında da, tesettürün tıpkı diğer İslami kurallara bağlılık ve onları uygulamada olduğu gibi, belirli bir mükellefiyet-sorumluluk yaşı ile alakalı olduğunu... O yaş geldiğinde -ki idrak yaşıdır- şu veya bu okul, statü söz konusu olmaksızın başörtüsünün gerekli hale geldiğini...
Bir kısım kadının, kendilerini Müslüman olarak tanımlamalarına rağmen, başlarını örtmüyor olmalarının, İslam'ın da bu konuda bir kuralı olmadığı anlamına gelmeyeceğini... Tıpkı bir kısım insanın namaz kılmamalarına rağmen, namazın Müslüman için bir vecibe olmaktan çıkmaması gibi...
Başörtüsü takmamanın insanı İslam'dan çıkarmayacağını... Dolayısıyla, başörtüsü takmayan bir hanımefendinin "Biz Müslüman değil miyiz" gibi bir sendrom yaşamaması ve buradan doğan "günaha girme" duygusuyla başörtülü kadınlara öfke duymaması gerektiğini...
Ama başörtülü olmanın, İslam'ı daha doğru, daha tam uygulamak anlamına geldiğini ve İslam'ı daha doğru, daha tam uygulamanın, İslam açısından daha iyi bir şey olduğunu...
Başı örtme konusunda hizmet alan-hizmet veren ayrımının, İslam açısından hiçbir anlamı bulunmadığını...
Hizmet verenin, inanç görüntüsü sebebiyle ayrımcılık izlenimi vereceği yaklaşımının tamamen safsata olduğunu...
Çünkü kadın için "örtüsüzlük" gibi evrensel bir kural bulunmadığını, başını örtmeyen kadının mutlak anlamda tarafsız olacağı varsayımının geçerli olmadığını...
Tarafsızlık veya tarafgirliği, her somut olayda tek tek değerlendirmek gerektiğini...
Çünkü insanların, kıyafeti düzenlense bile, mutlak anlamda tarafsızlaştırılamayacağını, steril hale getirilemeyeceğini...
Kaldı ki Kızılay, Kızılhaç gibi kurumların, tamamen dini görünüm taşıyan kurumlar olduğunu ve felaket bölgelerine koşarken, dini alakalarını bir yere bırakmalarının gerekmediğini...
Türkiye gibi bir ülkede, şu veya bu alanda başörtüsü yasağının, nereden bakılırsa bakılsın, Müslüman bir topluma reva görülebilecek en büyük zulüm olduğunu...
Bu zulmün, işgalci bir güç tarafından bile reva görülemeyeceğini, ülkenin kendi iç odaklarının böyle bir zulmün aracı haline getirilmesinin ise bir ülke için en kabul edilmez bir sömürgeleşme yöntemi olduğunu...
Böyle bir uygulamaya on yıllar boyunca devam edilmesinin, aslında topluma yönelik korkunç bir aşağılama olduğunu... Böyle bir uygulamaya tahammül edebilen bir toplum manzarasının kabul edilmez bir haysiyet biçiciliği olduğunu...
Herhangi bir kadının giyim kuşamına dokunurken elinin yanacağını hissedenlerin, dindar kadına dokunurken gaddarlaşmasının, bir başka insanlık dışı yapının uzantısı olduğunu...
Asla unutmamak lazım. Asla unutmamak lazım. Asla unutmamak lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.