Paşa’dan şikâyetçiyim!
Hanefi Avcı’dan çıktığı iddia edilen ses kayıtlarından biri de, 28 Şubat darbesinin yaratıcısı, başlatıcısı, her bir şeyi olan emekli Orgeneral Çevik Bir’e aitmiş.
Paşa’yı da çağırıp “Şikâyetçi misin?” diye soracaklar mı?
Ertuğrul Özkök şikâyetçi olacağını söylemiş.
İyi yapmış bence... Özel hayatlara uzanan kulakların bir şekilde çekilmesi gerekiyordu.
Dilerim çekilir...
Dilerim bu soruşturma ciddi bir başlangıç olur da, “uzun kulaklar ülkesinde” yaşamaktan kurtuluruz...
Fakat benim aklım fikrim Çevik Bir’de...
Kimlerle teşrik-i mesai halindeyken dinlemeye takıldı? Dinleyenler kimlerdi? Demek ki, icabında Paşa’yı da tarassut altında tutacak bir güç, bir irade var bu ülkede.
Hanefi Avcı “Ben değilim” diyor.
Belma Akçura’nın kitabında, “Evet, binlerce yasa dışı dinleme yaptım, mahkemeden izin almadan yüzlerce ev baskını gerçekleştirdim” şeklinde samimi bir itirafı var ama, Fatih Altaylı’ya gönderdiği mektupta evinde bulunduğu iddia edilen arşivin kendisine ait olmadığını, “birileri tarafından getirilip oraya bırakıldığını” söylüyor...
Bilemem...
İşin gerçeğini mahkeme çıkarsın ortaya.
Mahkeme ayrıca, Çevik Bir’e gadredenlerin yakasına da yapışsın...
Ki, bize de, “eski bir gadredici” olan Çevik Bir’in “eserlerini” teşrih masasına yatırma fırsatı doğsun.
Hemen aklıma “andıç” vakası geliyor.
Paşa’nın direktifiyle Şemdin Sakık’ın ifadeleri arasına sokuşturulduğu iddia edilen “andıç metni”ne göre, bazı gazeteciler (ve insan hakları savunucuları) PKK’yla sıcak işbirliği halindeydiler ve örgütten para alıyorlardı.
Bu alçaklar şunlar:
Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Mahir Kaynak, Mahir Sayın, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Akın Birdal... İlaveten, Milli Gazete ve Vakit Gazetesi çalışanları...
Metin elden ele dolaştırıldı ve sonunda “Lütfen yayınlar mısınız?” ricasıyla ülkenin en bağımsız iki gazetecisi olan Ertuğrul Özkök’le Zafer Mutlu’nun önüne konuldu.
Emir yüksek yerdendi... Ve emir her türlü demiri kesiyordu... Üstelik ülkesiyle milletiyle bir ve beraber olmamız gereken “kritik günlerden” geçiyorduk ve karargâhtan gelen her emir baş göz üstüneydi...
Bağımsız gazeteciler, ellerine tutuşturulan “karargâh çıktısını” sorgusuz sualsiz manşete çektiler.
Başyazar Oktay Ekşi de, durumdan vazife çıkararak, “Alçakları tanıyalım” başlıklı güzel bir yazı yazdı.
Sonra ne mi oldu?
Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar kovuldu... İnsan hakları savunucusu Akın Birdal kurşunlandı... Vakit Gazetesi bombalandı...
Bu yaratıcı fikrin babası Çevik Bir de, herhalde zaferini taçlandırmak için, Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı.
Şimdi elimizde bir andıç metni, iki gazete manşeti, “Alçakları tanıyalım” başlıklı bir başyazı ve ilaveten Çevik Bir adlı bir mütekait general, Zafer Mutlu ve Ertuğrul Özkök adlı iki mütekait genel yayın yönetmeni ve Oktay Ekşi adlı bir başyazar var.
Bunların toplamından oluşan şeye “28 Şubat süreci” adı veriliyor.
Diyorum ki, gün gelir de, sürecin mağdurlarını da ifadeye çağırıp “Çevik Bir’den şikâyetçi misiniz?” diye sorarlar mı?
Neden olmasın!
Ben şikâyetçiyim... Şimdiden rengimi belli etmiş olayım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.