Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu iki şeyi yap, ciğerimi ye

Bu iki şeyi yap, ciğerimi ye

Hep çakacak değilim ya, bu kez öveceğim tuttu... Öveceğim...

Referandum sürecinde hep yalan söyledi, hep manipülasyon yaptı, hep belden aşağı çalıştı, “olmayana ergi” metoduyla tuhaf bir muhalefet yürüttü; Anayasa Mahkemesi’yle fındığı, HSYK’nın statüsüyle kayısıyı karıştırdı ve ortaya mütekâmil bir çorba çıkardı ama Kemal Kılıçdaroğlu iyidir.

Benzerlerinden farklıdır en azından...

Baykal’dan farklı mesela...

Bir şeyler yapmak istiyor. Yapamıyor...

Başörtüsü sorununa çözüm üretmek istiyor... Üretemiyor. Sencer tipi tuhaflıklara meydan verse de, bunu kuvvetle istiyor.

Demokrasi meselesini hale yola koymak istiyor, koyamıyor.

Büyük bir cesaretle, ünlü 35. maddenin değiştirilmesi gerektiğini savunmuştu mesela... Bir de değişiklik önergesi hazırlatıp sunmuştu parlamentoya... Hazırlattığı teklif “28 Şubat” tipi darbeleri meşrulaştırıyordu, hatta “yasal güvenceye” kavuşturuyordu ama olsundu... Bir CHP’li olarak, militarizmlere imkân tanıyan bir maddeden şekvacı görünmüştü ya. Bunu da bir aşama saymak lazımdı.

Kürt meselesiyle ilgili akla hayale gelmedik yeni metotlar geliştirmek istiyor. Geliştiremiyor.

En son bir “Kürt Raporu” skandalı yaşanmıştı partide.

Bir grup “yetkili” parti müfettişi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu karış karış dolaşıp bir “ön rapor taslağı” hazırlamış, bunu “ana rapor ekibine” sunmuştu. Hazırlanan taslakta, “Öcalan’a ev hapsinden ana dilde eğitime”, bir dizi yenilik vardı.

Kılıçdaroğlu’nun taslağı sahiplenmesi bekleniyordu.

Sahiplenemedi...

Hatta, konu hakkındaki sorulara muhatap bile olmadı.

Kemal Anadol ya da Haluk Koç benzeri bir partili çıktı, “Biz kimseye rapor hazırlama görevi vermedik” dedi. Mevzu kapandı...

Bir de “genel af” konusu var ama uzatmayalım.

Dersim meselesine zaten girmeyelim. İçinden çıkamayız.

Demek istediğim şu:

Kılıçdaroğlu, “temel özgürlükler” konusunda samimiyetle bir şeyler yapmaya çabalıyor ama parti içindeki statükoyu ve “direnç merkezlerini” aşamıyor.

Bugün verdiğini ertesi gün alıyor ya da almak zorunda kalıyor.

Bu da onu “dengeci, idareci, maslahat gözeten” bir siyasetçi haline getiriyor.

Mesela, başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakan YÖK kararına itiraz etmedi... Eskiden bu tür durumlarda mahkeme mahkeme dolaşırdı. Bunu yapmadı. Yani, bir şey vermiş oldu. Verdiğini geri almayı irtifa saydığı için de, direnç merkezlerini memnun edecek başka bir şey yaptı ve başörtülülerin de davetli olduğu “Cumhuriyet resepsiyonuna” (parti olarak) katılmayacaklarını açıkladı. Pardon, kendisi açıklamadı. Adamlarına açıklattı.

Birbirini nakzeden böyle bir sürü çıkışı var...

Ben de diyorum ki:

İyidir, hoştur, medenidir, işlek bir zekâya sahiptir... Benzerlerinden, hele seleflerinden farklıdır ve de nutku açıktır.

Fakat, bütün bu olumlu hususiyetler, “denge ve maslahat gözeten” sinik tavırla birleşince ortaya bir şey çıkmıyor. Daha doğrusu, ortaya bir şey çıkıyor ama bunun bir ağırlığı olmuyor.

Kılıçdaroğlu iki şey yaparsa büyür:

BİR: İrade koyar... “Yemişim Önder’ini statükosunu, direnç merkezlerini, bu partiyi ben yönetiyorum arkadaş” der...

İKİ: Sık sık fırça yediği Avrupalı meslektaşlarına benzer. Yani, gerçek anlamda “sosyal demokrat” olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi