Krizin faturasını Başsavcı ödesin...
Diyarbakır’ın Bismil ilçesi Tepe beldesinde ikamet eden çiftçi Abdulhadi Akaydın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya hakkında suç duyurusunda bulunmuş.
Cihan Haber Ajansı’nın haberi...
çiftçi Akaydın’ın gerekçesi son derece ilginç ve bana sorarsanız son derece makul: ‘Leasing yoluyla çok sayıda iş makinesini Euro ile aldım. Kapatma davası nedeniyle Türk lirası değer kaybedince zarara uğradım. Buna sebep olan başsavcı hakkında dava açıyorum...’
çiftçi Akaydın, bu zararın bizzat Başsavcı Yalçınkaya tarafından karşılanmasını talep ediyor.
Biz de, ‘olur, hayhay, baş üstüne’ diyoruz.
çünkü, sürecin nasıl işleyeceği üç aşağı beş yukarı belli.
Ne mi olacak?
Bismil Cumhuriyet Başsavcısı, çiftçi Akaydın’ın dilekçesini alacak, bakacak. Muhtemelen, inanmayan gözlerle bakacak.
çünkü, pek de inanılır (hatta sıkça karşılaşılabilir) bir durum değil.
Bakacak ve uzun incelemeleri sonucunda ya ‘soruşturmaya gerek yok’ hükmüne varacak, ya da dilekçeyi ‘yetkisizlik’ kararıyla ‘başka bir yer’e havale edecek.
O başka bir yerin neresi olduğunu bilmiyorum.
O ‘başka bir yerdekiler’ de, muhtemelen Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı şeyi yapacak.
Bir şey çıkmayacak yani.
çiftçi Akaydın’ın kişisel girişimi, günün birinde milyonların katılacağı toplu bir ‘dilekçe gösterisi’ne dönüşür mü?
Dönüşürse ne olur?
Herhalde eğlenceli bir şey olur.
Konuyla ilgisi yok ama, benim aklıma da bundan dört yıl kadar önce yayımlanan ‘Yargıtay Genel Kurulu’nun Bir Numaralı Bildirisi’ geliyor. ‘Bir numaralı’ dendiğine göre, demek ki, peşinden ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü de gelecekti.
Geldi mi, bilmiyorum...
Böyle şeylerle karşılaşınca, insan kendini, ‘Milli Güvenlik Konseyi’nin numaralandırılmış bildirilerine muhatap olduğu o netameli günlerde sanıyor.
Bildirinin çerçevesi neydi, tam hatırlamıyorum.
Oldukça sert bir bildiriydi ve ‘Yargıtay Genel Kurulu’, nerden icap ettiyse, hükümet, parlamento, bakan, milletvekili, Meclis Komisyon Başkanlığı gibi önemli devlet sorumluluğu olan kişi ve kurumlara verip veriştiriyordu.
İçinde şöyle ifadeler bile vardı: ‘Bugün devletin önemli kademelerinde görev alanların, yarın adaletin şefkatine sığınmak zorunda kaldıklarında, yaşamak isteyecekleri ortamı, onlara bağımsız, tarafsız ve adil yargı sağlayacaktır.’
Bildiride benim dikkatimi, daha çok, ‘yarın adaletin şefkatine sığınmak zorunda kalabilirler’ cümlesi çekmişti.
Metindeki (‘en ağır’ demeyeyim de), en talihsiz cümleydi. ‘Yarın sen görürsün, elime düşersin, adaletime muhtaç olursun’ gibilerden bir şey sanki...
Kimlerdi adaletin şefkatine sığınmak zorunda kalacaklar?
Hükümet, parlamento, bakanlar, milletvekilleri, medya...
Hepimiz...
Siz isterseniz çiftçi Abdulhadi Akaydın’ın (kuvvetle muhtemel sonuçsuz kalacak) kişisel girişimi, ‘Yargıtay Genel Kurulu’nun Bir Numaralı Bildirisi’, AK Parti’ye açılan kapatma davası, hatta menfa savcılar Sacit Kayasu ve Ferhat Sarıkaya’nın akıbetlerinden yola çıkarak bir ‘hukuk’ ve ‘adalet’ fikriyatına ulaşabilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.