Üçlersek kötü
Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Bunun birkaç sebebi var. Biri, tepki vermekte geç kalmam. Diğeri, sevdiğim veya değer verdiğim insanlarla ayrı düşmem. Bir başkası, varılan sonucun beni rahatsız etmesi.
Sonradan kendisini 'beyaz Sırp'a dönüştürmüş Boşnak asıllı yönetmen Emir Kusturica Antalya Film Festivali jürisine çağrıldığında yaşananlar da beni rahatsız etmişti. Halkının yaşadığı zulüm ve mezalime kulaklarını tıkamış nabekâr bir adam Kusturica; kendini beğenmişin teki üstelik. Ürettiği filmler, o dönem öyle gerektirdiği için birileri tarafından aşırı övülerek ön-plana çıkartılmış kof bir şöhret.
Gerçek bir sinema adamı olan Semih Kaplanoğlu'nun sesini "Bu adamın jüride ne işi var, ben filmimi yarışmadan çekiyorum" diye yükseltmesinin ardından sökün eden yayınlar üzerine, daha jüri görevine başlamamış olan Kusturica, apar topar ülkemizden ayrıldı.
Kendisini eleştiren grup içerisinde bir bakan da bulunduğu için hükümeti de işin içine kattığı bir dizi suçlama eşliğinde...
Adamı gönderdik ve sevindik; kansızlara bu ülkede yer yok diye...
Bu hafta sıra, kendisine Kraliçe tarafından tevdi edilmiş 'Sir' unvanını pek sevmiş, kara derisiyle konuşup yazdığı 'beyaz İngiliz' dili arasındaki farklılık yüzünden gerçek Batılıların arkasından güldüğü, çıktığı yumurtanın kabuğunun çirkinliğini yansıtan romanlarıyla, o dönem öyle gerektirdiği için Nobel ödülüne lâyık görülmüş V. S. Naipaul'daydı sıra.
Naipaul dosyasını Hilmi Yavuz açtı ve adamın kitaplarına sinen 'İslâm-karşıtı' havayı yansıtıverdi. İslâm'a iyi gözle bakmıyormuş Naipaul, Müslümanlar hakkında hiç de hoş olmayan sözler sarf etmiş, satırlar çiziktirmiş...
Kendisini davet eden İstanbul 2010 yönetiminin ricasıyla olacak, Naipaul ülkemize gelmekten vazgeçti. Kusturica'yı selâmsız göndermiştik, Naipaul'un yüzünü Şeytan'a havale ettik...
İçimden hiç sevinmek gelmiyor nedense.
Semih Kaplanoğlu beyefendi bir insan, Hilmi Yavuz dünyalar tatlısı biri; her ikisinin de içte ve dışta çok sayıda dostu, sevdiği olduğunu sanıyorum. Herhalde sevmedikleriyle de birlikte oldukları ortamlar çıkıyordur. Hilmi Yavuz'un şimdiden birkaç kitaba ulaşmış anıları ve portreleri içerisinde hoşlanmadığı arkadaşlarıyla ilgili bölümler de bulunuyor.
Hep sevdiklerimizle birarada olacak değiliz ya, zaman zaman nefret ettiklerimiz de karşımıza çıkabiliyor. Evet, evlerimizi öyle tiplere kapatıyoruz, davetlerimizden onları uzakta tutuyoruz, davet edildiğimiz yerlerde karşımıza çıktıklarında görmezden geldiğimiz de oluyor. Fakat işte o kadar. Gidip kimsenin burnunu kırdığımız, ya da gözünü oyduğumuz yok.
Kusturica ve Naipaul'e "Hoş gelmedin" çekenlerin de bu sadette uygunsuz bir vukuatını işittiğimi hatırlamıyorum.
Onbinlerce insanın canını alan kanlı savaşları çıkartan Bush'u bile yaptıklarından sonra ağırladık ülkemizde; Kusturica veya Naipaul kim ki?
Galiba tepki vermemiz için bir şeyin iki defa tekrarlanması gerekiyor bizler için. Emir Kusturica Antalya'dan iki ay evvel Bursa Belediyesi tarafından ülkemize çağrılmış. Boşnak kökenlisi en fazla ilimiz olan Bursa'ya gelmiş adam, herhangi bir olayla ve tepkiyle karşılaşmamış... Naipaul de öyle; dört ay önce o da bir başka etkinlik için İstanbul'daymış, kitabından bölümler okumuş, alkışlanmış ve gönderilmiş...
Son zamanlarda yerli veya yabancı davetlere 'Evet' demem hayli azaldı; ancak yıllar boyu katıldıklarımdan tecrübe sahibiyim: Davet sahiplerinin büyük bölümü bize (şahsen veya ülke olarak) sevgi besledikleri için bunu yapıyor değil. Sevmiyor, takdir etmiyor, hatta içinden nefret de ediyor; ancak bir siyasi akıl davet edip iyi muamele etmesi gerektiğini ona söylüyor.
Aynı platformu zorunlu olarak işgal ettiğimiz tiplerin hepsinin en ufak bir zaafı olmamasını talep etmek gibi bir lüksümüz yok. Kimsenin yok. Hoşgörü veya müsamaha meselesi de değil bu. Beğenmediğiniz biri jüride yer mi alıyor, o yarışmaya katılmayabilirsiniz. Davetliyse itiraz eder, davete gitmezsiniz. Yazılı-sözlü tepki verirsiniz. Hatta yüreğiniz elveriyorsa, davete katılıp düşündüklerinizi yüzüne karşı ifade edersiniz...
"Gelmesin" veya "Defolsun" türü yaklaşımlara karşıyım ben.
Bu yaklaşımın dünyanın her yerinde standarda dönüştüğünü varsayalım, emin olun, sırf bu coğrafyanın insanları oldukları için, Semih Kaplanoğlu ve Hilmi Yavuz da dahil, bizden pek az kişi herhangi bir ülkede basacak yer bulabilirdi. 'İslamophobia' yüzünden...
Kusturica ve Naipaul'e ülkemizi dar ettiğimiz için nasıl olur da sevinebiliriz? Ben sevinmiyorum ve bunu -tepki vermekte geç kaldığım için üzüntülerimi de ifade ederek- sizlerin de bilmenizi istiyorum.
Umarım, yanlışı üçlemeyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.