Uluslar arası Müslüman Medyası

Uluslar arası Müslüman Medyası

İSLAMİ MEDYA ULUSLAR ARASI DEĞİL, YEREL BAKIYOR
Siyasi İslam fenomeni üzerinde çalışmış biri olarak, son birkaç yıldır uluslar arası Müslüman medyasını da yakından takip ediyorum. özellikle, uluslar arası İslami medya derken, İslami organizasyonlar, NGO’lar, siyasi partiler ve dünyadaki sosyal hareketler tarafından yayınlanan gazeteleri, internet gazetelerini, akademik ve magazin dergilerini kastediyorum.

Uluslar arası İslami medyanın dünya görüşü çok yerel ve dar kalıplar içerisinde kalıyor. Arap dünyası dışındaki İslami medya, dünyada olup bitenlerden daha çok, Müslüman ülkelerde neler olup bittiğine odaklanmış. Pakistan, Malezya ve Endonezya’daki İslami medyaya baktığınız zaman Mısır, Türkiye, Fas ve körfez ülkeleriyle ilgili olarak başka yerlerden daha fazla şey öğreniyorsunuz.

MüSLüMAN DüNYASI DIŞINDA DA BİR DüNYA VAR
Bu durum, bu ülkelerdeki gelişmelerin önemsiz olduğu anlamına gelmemeli ya da bunların Asya, Afrika hatta Avrupa’daki İslami hareketlerle ilgili gelişmelerle ilgili olmadığı anlamı da çıkarılmamalı. Ancak, acaba Asya’daki İslami medya acaba gezegenimizin öteki tarafında neler olup bittiğinden haberleri var mı? Ya da Müslüman dünyası sınırları dışında da bir dünya olduğunun farkında olup olmadıklarını da merak ediyoruz.

BATI’DA BAŞKA ŞEYLER DE OLUYOR
Daha da kötüsü, İslami bir gözlük takılarak biçimlendirilen Batı’ya karşı genellikle etnik merkezli ve dini merkezli önyargılar hakim. Hepimiz, geçtiğimiz haftalarda Hollandalı milletvekili Geert Wilders’in Fitne ismi filmiyle ilgili tartışmaları yakından izledik. Peki, kaç tane İslami gazete Berlin’de Irak savaşını protesto eden yarım milyon Berlinli’yi sayfalarına taşıdı. Ya, Londra’da, Paris’te, Madrid’te, Roma’da, Barselona’daki gösterilere ne demeli?

SADECE İSLAM DüNYASINDAKİ GELİŞMELERE Mİ ODAKLANMALI?
İslami medyayla ilgili en önemli tehlike belki de sadece İslam dünyasında olup bitenlerle ilgilenmesine dair verdiği intibadır. İslam dünyası dışındaki dünya sanki ihmal ediliyor ve onların hikayeleri söylenmiyor. Ne varki, 11 Eylül 2001’den sonraki dünyada olup biten gelişmelere baktığımız zaman, şunu görüyoruz ki, önemli jeo-politik değişmeler aynı zamanda Müslüman dünyasında olup bitenlere de ayna tutuyor.

AFRİKA’YI AFRİKALILARDAN KURTARMA GİRİŞİMİ
Bu konuda iki örnek verebiliriz. Birincisi, Afrika’nın yeniden kolonize edilmesi için başlatılan yeni girişim. 1990’ların sonlarına doğru bir gezinti yaptığımız zaman, bazılarımız, Batı dünyasının teknokrat elitleri tarafından bile konuşulan ve Afrika’nın Afrika’dan kurtarılması hikayesini hatırlayabiliriz. Basil Davidson’un ‘The Black Man’s Burden: Africa and the Curse of the Nation-state’ (Siyah Adamın Yükü: Afrika ve Ulus Devletin Laneti’ kitabının 1993’te yayınlanmasından beri, Afrika’ya ulus devlet modelinin iyi olmadığı ve koloni sonrası Afrikası’nın bir felaket olduğuna dair birçok temelsiz iddia ortaya atıldı. Kitapta, Afrikalıların kendilerini yönetememesinin sebebi, onların kültürel olarak modern hükümet sistemlerini adapte etmelerinden kaynaklanmadığı tezi hakimdi. Bu teze göre,eğer Afrikalılar kendilerini yönetemiyorlarsa, Afrika’yı Afrikalılardan kurtarmak için yeni bir kolonyal sistem öngörülüyordu.

AFRİKA İSLAM DüNYASI İçİN NEDEN öNEMSİZ KALIYOR?
Bugün, Afrika’nın petrol ve gaz yataklarının itirazlara rağmen hızlı bir şekilde monopolize edildiğini görüyoruz. Daha şimdiden Amerikalı, Avrupalı ve çinli şirketler kıtanın her tarafına yayılmış durumda. Afrika’nın Sierra Leone ve Gine’deki gibi despotlarıyla anlaşmalar yaparak, gaz ve petrol rezervleri üzerine söz sahibi oluyorlar.

Peki, bunların hiçbiri neden İslami basında yer almıyor? Müslüman ülkelerdeki petrol endüstrisine karşı aynı paralellikle olan bu gelişmeler yeterince açık değil mi? Ya da İslami entelektüeller ve gazeteciler Afrika’nın (Kenya, Uganda, Tanzanya) birçok yeri Müslüman olmadığı için haberlerde yer almayı hak edecek kadar önemli olmadığını mı düşünüyor?

MüSLüMAN MEDYA NEDEN BüYüK RESME BAKMALI?
Akla gelen bir başka önemli örnek de Orta ve Latin Amerika siyasetiyle ilgili. Buradaki gelişmeler uzun zamandan beri görmezlikten geliniyor. Mesela Venezuella, birçok kez ambargolarla tehdit edilmiş, hükümeti yıkmak için birçok girişimde bulunulmuş ve Amerikan hükümeti tarafından parya devlet ilan edilmiştir.

Ne var ki, Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez, ekonomiyi kendi halkına geri vermekten ve toprak reformuyla Mısır’ın Cemal Abdul Nasır döneminde yaptığı toprak reformundan başka yapabileceği bir girişim yok.

HUGO CHAVEZ VE VENEZUELLA HALKI MüSLüMAN DEĞİL DİYE Mİ?
Venezuella’daki bu gelişmelerin tarihin kendini tekrarladığı şeklinde görülmeli ve Müslüman dünyasındaki gelişmelerle aynı paralellikler gösterdiği düşünülmelidir. Nasır dönemindeki Mısır ve Mussaddık dönemindeki İran’daki gelişmelerin benzeri Venezuella’da yaşanıyor. Müslümanlar, Venezuella’nın, hegemonyaya karşı verdiği mücadeleden çok fazla şey öğrenebilirler ve oradaki gelişmeleri kendilerinin altında yaşadığı kötü koşullarla karşılaştırabilirler. Ancak, bir kez daha Venezuella, uluslar arası İslami medyanın ilgisinde bulunmuyor. Neden? Acaba, Hugo Chavez ve Venezuellalılar Müslüman olmadığı için mi?

MüSLüMAN OLMAK NE DEMEK?
Bu çelişkiler maalesef çok açık bir şekilde görülüyor. Eğer öteki dünyanın ön yargıları ve cahilliği Müslümanların kendi sınırlarının ötesine bakmasını engelliyorsa, o zaman Müslüman olmanın ne demek olduğunun sorulması gerekir. İslam’ın en temel prensiplerinden biri de Allah’ın ve yaratılışın bir olduğudur. Bu yaratılışı biz dünyanın ötekileriyle de paylaşıyoruz. Uluslar arası İslami medyanın editörleri, yazarları, gazetecileri, dünyanın öteki kısmına da çok yakından bakmalıdırlar. Eğer böyle yaparlarsa, Müslümanların bugün Venezuella’da, Küba’da ve Afrika’da mücadele eden kardeşleriyle birçok ortak yönleri olduğunu göreceklerdir.

Dr. Farish A. Noor, Singapur’daki Nanyang Teknoloji üniversitesi’nin Uluslar arası Bilimler Okulu’nda öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır.

(çev:habervaktim)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi