Orantısız saçmalık
Polis öğrencilere girişmiş, dayak yiyenler olmuş, "CHP medyası" kıyameti koparıyor.
Kendince koparmaya çalışıyor, satmayan gazetelerin okunmayan yazarlarının "cirmi kadar yer yakan" yazıları ne kadar koparabilirse...
Elbette böyle olacaktır. İktidar yanlısı yayın organları olayı önemsememeye, muhalefet de elinden geldiği kadar büyütmeye çalışacaktır. Bu doğaldır. Fakat kimsenin aklına "bu öğrenciler neyin peşindeler" sorusu gelmeyecektir.
Neyi protesto etmek istemişlerdir? Başbakanın üniversite rektörleriyle yapacağı bir toplantıyı!
Eee? Bunda protesto edilecek ne vardır? Bakanlar Kurulu toplandığı zaman da protesto mu edilecek? Ya Milli Güvenlik Kurulu toplandığı zaman? (Meclise sakın bulaşmasınlar, "TBMM'nin toplanmasını engellemeye çalışmak" eskiden idamlık suçtu, şimdi ağırlaştırılmış müebbet yerler.)
Başbakan rektörlerle toplanacak da ne yapacak, vatanı mı satacak?
Hayır, onlar da katılmak istiyorlarmış!
İyi, ben de gidip başbakanlığın önünde olay çıkarayım, hükümet bizden gizli işler mi çeviriyor, fısır fısır ne konuşuyorlar bakalım, ben de izlemek istiyorum, vatandaş değil miyim? Üstelik gazeteciyim...
Var mı hemşerim böyle saçmalık?
Polisin biber gazı sıkması, adam dövmesi yani son zamanların pek moda deyimiyle "orantısız güç kullanımı" ne kadar yanlışsa, senin yaptığın taşkınlık da bir o kadar abestir.
Ahmaklık gösterisi de demokratik bir haktır, kabul. Ama bunu eleştirmek de bizim hakkımız, kusura bakma.
Göstericiler arasında bulunan on dokuz yaşında bir hanım, yediği dayakla bebeğini düşürmüş.
On dokuz yaşında, üniversite öğrencisi ve hamile...
Tamam, "geleneksel örf ve adetlerimize" olmasa bile "Avrupa Birliği standartlarına" uygun...
Ama "hanım hanım, ne işin vardı o halinle orada" diye sormak kötü kişi olmaya yol açıyor... "Senin birinci sorumluluğun bebeğine karşı mıdır yoksa Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı mı?" diye sorsak tepki görürüz.
Egemen Bağış ayağına kadar gelecek, sana Avrupa Birliği'ni anlatacak, sen ona yumurta atacaksın. Ben gazeteci olarak bile her istediğim zaman ha deyince Egemen Bağış'a ulaşamıyorum soru sormak için, senin ayağına gelmiş sorularını yanıtlamaya, sen onu susturmaya çalışıyorsun. Senin yaptığın "demokratik", bizim buna kızmamız çok ayıp...
Ninen yerinde Adalet Ağaoğlu anayasa değişikliğini niçin desteklediğini anlatmaya çalışacak, ona da yumurta fırlatacaksın. "Hayır" demek demokratik, "evet" diyeni susturmak daha bir demokratik.
Taş da atarsın da, cezası ağır, yumurta atarsan "zararsız bir üründür" deyip sıyırman daha kolay. Nasıl olsa senden kuru temizleyici parasını isteyecek kadar da küçülmezler.
Bak yavrum, sana bir anımı anlatayım da lafı tatlıya bağlayalım:
Yıl 1991... Özal'la birlikte Avustralya'dayız... Ben de SABAH gazetesinde köşe yazarıyım (nereden çıktın diye soran gençlere bilgi)... Özal bir yerlerde bir konuşma yapacak, ne diyeceğini bildiğimiz için sıkıldık, çıktık dışarıya, sigara içiyoruz...
Karşı kaldırımda da göstericiler... Hiç unutmuyorum, yanyana üç ayrı küme: Ellerinde Kürt bayrağıyla PKK militanları, Ermeni bayrağıyla ASALA üyeleri, Kıbrıs bayrağıyla Rumlar...
"Sarı şeridin" arkasında bağırdılar çağırdılar, olay molay çıkmadı, Özal konuşmasını bitirdi, otelimize gidiyoruz...
Olay çıkmaması, yani bize "ekmek" çıkmaması kötü olmuştu!... Bizim gazetenin acar muhabirlerinden biri (hep acar olur ya bunlar) gitti bir Ermeni'nin burnunun dibine yaklaştı, küfür etti. Herif de buna bir tane ekleştirdi.
Ertesi gün, o zamanki SABAH yönetiminin manşeti: "Muhabirimize çirkin saldırı!"
Bana Türk basınını, hele muhalif basını öğretmeye kalkmayın, "yakinen" tanırım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.