Strateji belirlemek
Siyasetçilerin konuşmaları hayatımızda önemli değişiklikler yapacak konularla ilgili değil. Oysa dünya yeniden şekilleniyor ve bu durum bizi çok farklı bir yaşama götürebilir. İyimserlik ve umut dolu bir tablo karanlık günlerin başlangıcı olabilir ya da çekilen sıkıntılar, şafağın alacakaranlığı gibi, aydınlığın başlangıcı olabilir. Bunlardan hangisinin olacağını stratejik öngörüler ve buna uygun tedbirler belirler.
Bir gazetede dünyadaki yeni ittifaklardan birinin Çin, Rusya, Hindistan, İran arasında olacağını okuyunca şaşırdım. Rusya için en büyük tehdidin Çin olduğunu ve bu nedenle ABD ile Rusya arasında bir yakınlaşmanın gözlendiğini düşünürken birbirine bugün rakip yarın hasım olmasını beklediğim ülkeler yanyana getirilmişti. Hindistan’ın seçiminin de Çin olmayacağını, bunların karşıt bloklarda olacağını düşünüyordum.
Ülkeleri yan yana getiren ya da karşıt konuma sürükleyen nedenin tespiti gerekir. Genel eğilim yaşam biçimleri birbirine benzeyen, geçmişteki konumları yakın olanları yanyana getirmek farklı olanları karşı taraf saymaktır. Bu nedenle ABD ile Avrupa ülkeleri aynı safta diğer güç odakları karşı tarafta sayılır. Geçmişte birbirine hasım sayılan ABD ve Rusya mutlaka karşıt güç olarak tanımlanır.
Strateji geleceğe yöneliktir ve geçmişle hiç bağlantısı olmayabilir. Bugün aynı safta gördüğümüz ülkeler tarih boyunca birbiriyle savaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda aynı safta olan ABD ve SSCB savaş sonrasında dünyayı paylaşmış ama hemen birbirlerini düşman ilan etmişlerdi. Bu gerçek bir düşmalık mıydı yoksa taraflar kendi bölgelerine egemen olmak için böyle bir husumete muhtaç mıydı?
Her şey söylendiği gibi değildir. Bugün Çin’de komünist partisi iktidardadır ama egemen güç işçi sınıfında değildir. Gelir dağılımın en kötü olduğu ülkelerden biridir. Kapitalizmin simgesi sayılan ABD’de işçilerin durumu, göreceli olarak, Çinli bir işçi için rüyadır.
Çin seçkinler tarafından yönetilmektedir ve ideolojik herhangi bir önyargı yönetime egemen değildir. Uyguladıkları strateji akılcıdır ve önemli avantajlara sahiptir. Yani hesapları güncel değil geleceğe yönelik ve tüm dünyayı kapsayacak biçimdedir.
ABD ve özellikle Rusya Çin’i gelecek için en büyük tehdit olarak algılamaktadır ve bu nedenle birbirine yaklaşmaktalar.
Türkiye için tartışılan eksen kayması, sanıldığı gibi, Ortadoğu’yla yakınlaşmak değildir. Bu bir sorun değil desteklenen bir politikadır. Ancak dolaylı ya da doğrudan Çin ile yakınlaşma gerçek eksen kaymasıdır. Zaten İran’a yönelik endişeler onun askeri ve siyasi gücünden değil Çin’in bölgeye girmesi için bir köprü başı olması ihtimalinden kaynaklanmaktadır.
Stratejimizi gelecekteki güç dengelerine göre belirlemek zorundayız. Benim modelimi yanlış bulanlar kendi modellerini kurmalı ve geleceğe yönelik politikaları buna göre belirlemelidir. Ancak bu model değer yargılarına dayanırsa mutlaka yanlış olur.
Türkiye’nin gücünün yanında ciddi bir zaafı vardır. Akademik hayatımda, bir tezimde ihtiyaçlar üst üste yığılmış küpler gibidir, en alttakini çekerseniz hepsi yıkılır demiştim. Bizim en alttaki küpümüz enerjidir ve bunu çekecek konumda olanlar, politikamızdan zarar görürlerse, sıkıntıya düşeriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.