BÇG’nin medyası
Keyiflice koltuğumuza kurulup “blok liste”, “çarşaf liste” tartışması yapıyoruz, “Baykal’ı yeme kurultayı” olarak tarihe geçecek kurultayla ilgili boş laf çeviriyoruz ama bugün başlayacak “Balyoz davası duruşmalarına” hiç bakmıyoruz.
Bakalım o zaman...
Balyoz davası, biliyorsunuz, Birinci Ordu Komutanlığı’nda yapılan bir plan seminerinden türetildi.
Paşalar oturmuşlar, “Ne yapalım da ülkeyi şu sivil irade cenderesinden kurtaralım?” diye kara kara düşünmüşler ve buldukları formülü “plan semineri” diye maskeleyerek bir güzel müzakere etmişler. Sonra “yol haritası” çizmişler, bazı “eylem planları” hazırlamışlar...
Bu eylemlerden bazıları şunlar:
Fatih Camii bombalanacak... Eylem planında bombacı timler isimleri ve rütbeleriyle görülüyor.
Ege’de bir uçağımız düşürülecek, dolayısıyla hükümet “acz içinde” gösterilecek.
Toplumsal kargaşa yaratılacak.
İstanbul’a çökülecek.
İsimleri belli sistem muhalifleri tutuklanacak.
Milli mutabakat hükümeti kurulacak.
Bu şekilde uzayıp gidiyor...
Benim dikkatimi, daha çok, BÇG’yle, yani Batı Çalışma Grubu’yla ilgili iddialar çekti.
BÇG, biliyorsunuz, 28 Şubat sürecinde yapılandırılmıştı.
İllegal bir istihbarat örgütüydü.
Maksadını aşan bir örgüt olduğu ve “illegaliteyi” sürdürmek artık mümkün görülmediği için, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın ricasıyla kapatıldı... Yetkileri de “çakma BÇG” olan BTK’ya, yani Başbakanlık Takip Kurulu’na devredildi. Çünkü Yılmaz, “İrticayla mücadele etmek gerekiyorsa, ben ederim, siz kenarda durun” demiş, askeri ikna etmişti.
Fakat, kısa süre sonra, askerin ikna olmadı
ğı ortaya çıktı.
Neredeyse her hafta “muhtıra” ağırlığında bildiriler yayınlayarak “sivil irade”yi zor durumda bıraktı ve dolayısıyla BÇG’nin acısını “misliyle” çıkarmış oldu.
BÇG’nin yapılandırılmasında emeği geçen generallerden biri bugün aramızda değil...
Diğeri, bir ara “Cumhurbaşkanı olacağım” havalarında ortalarda dolaştı, basın toplantıları düzenledi, kısa “sempati gezileri” tertipledi, panellere katıldı; talip olduğu makamın ağırlığını kaldıramayacağını anlayınca, sessiz sedasız köşesine çekildi.
BÇG’ye emek vermiş generallerden üçüncüsü ise, bugün “Balyoz davası sanığı” olarak hâkim karşısına çıkıyor.
Bu general, ilk dönem BÇG’sinde başkanlık da yapmıştı. Sert ve ödün vermez bir asker olarak biliniyordu. Ülkeyi sağ salim 28 Şubat iklimine taşıyan bütün “psikolojik savaş numaralarının” altında imzası vardı.
İşte, bugün “sanık” olarak mahkeme karşısına çıkarılacak plan seminercileri, “yapılacak işler” arasına, BÇG’nin yeniden faaliyete geçirilmesini de dahil etmişler.
Benim iddiam da şu:
BÇG hiç kapatılmadı ki, yeniden açılsın...
Bunu nereden mi anlıyoruz?
Balyoz davasının önemli bir cüzünü oluşturan “milli mutabakat hükümeti” formülü, Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonuna karşı da devreye sokulmuştu.
Bu formülün mebzul miktar sivil destekçisi vardı.
Hatta, medyası bile vardı.
Onlar kendilerini biliyor... Açtırmasınlar şimdi arşivi...
Dün, BÇG’nin yan kolu gibi çalışıyorlardı, bugün postal yalıyorlar. Bakalım ne zaman “darbe soruşturmasına” konu olacaklar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.