Size 87 yıldır zaman tanıyoruz
Rahmetli Kurthan Fişek, bir yazısında, “Bugüne kadar 43 olağan, 118 olağanüstü kurultay toplamışlar... Bu konuda çok mahirler” diyordu.
Fişek bu yazıyı yazdığında CHP 75 yaşındaydı.
Bu rakam 130’a ulaşmıştır. Belki de geçmiştir...
Bence de mahirler... Çok iyi kurultay topluyorlar, çok iyi hır gür çıkarıyorlar ve bunu da “parti içi demokrasi” sanıyorlar...
Başarılı bir kurultaydan daha geçtik...
Bu arada merakımı muciptir... Niçin “kongre” değil de, “kurultay?”
Maksat dil devrimini yaşatmaksa, neden CHP’ye “Kamu Buyrum Tüz Bölemi”, Meclis’e “Kamutay”, milletvekiline “saylav” demiyoruz? Mesela, Yalova Saylavı Muharrem İnce... İfade hem ağzı dolduruyor, hem de daha çağdaş bir görüntü veriyor.
İnşaallah Kemal Kılıçdaroğlu iktidara gelecek, İş Bankası’ndaki CHP hisselerini irat olarak Türk Dil Kurumu’na akıtacak, çağdaşlaşmamızın önündeki en önemli barikatlardan birini daha kaldırmış olacak.
Nitekim kongrede, pardon kurultayda bunun sözünü verdi... 12 Eylül’cülere verip veriştirdikten sonra, TDK’yı daire başkanlığı olmaktan çıkarıp, asli hüviyetine kavuşturacaklarını söyledi. Hadi inşaallah...
Evet, başarılı bir kurultaydan daha geçtik.
Kemal Bey, bundan sonra dikensiz gül bahçesi olacak “Kamu Buyrum Tüz Bölemi”nde yapacağı yenilikleri anlattı... Çiftçiye ucuz mazot, işsize iş, fukaraya maaş, öğrenciye harçsız üniversite sözü verdi.
Kaynak soranlara da ismini gösterdi: “Benim adım Kemal...”
Kimse de akıl edip soramadı:
Senin adın Kemal ama oy kullanmayı bile beceremiyorsun...
Senin adın Kemal ama üç aydır Halk TV çalışanlarının maaşını ödeyemiyorsun.
Senin adın Kemal ama SSK’daki trilyonluk “görev zararını” açıklayamıyorsun.
Senin adın Kemal ama patlattığın yolsuzluk dosyalarının arkasında bile duramıyorsun.
Biz de sormayalım, neme lazım... “Benim adım Kemal” diyorsa, mutlaka bir bildiği vardır. Hasan Cemal’in dediği gibi, zaman tanıyalım.
Kurultay toplama konusundaki üstün başarıları yanıltmasın sizi...
Parti içi demokrasinin uğramadığı ocakların başında CHP gelmektedir. Bkz. “Blok liste, çarşaf liste” tartışmaları...
Bırakın halkçılığı, demokratlığı, şunu bunu; solculuğu da tartışmalıdır.
Sen 27 Mayıs ve 12 Mart darbelerini “etkili güçler”in yedeğinde kazasız belasız atlat, darbelere payanda ol, muhtıralara ses çıkarma, askerle dirsek temasını kaybetme, sonra da İsmet Paşa’nın “O zaman biz de ortanın solundayız” açıklamasıyla birlikte, hiç masraf etmeden, hiçbir zahmete girmeden, hiçbir bedel ödemeden bir gecede “solcu” oluver...
Dünyanın neresinde var böyle bir sol?
Bütün dünyada sol özgürlükçülük, değişimcilik, statüko karşıtlığı demek...
Bizde solculuğun olmazsa olmaz koşullarından biri statükoculuk...
İşin dramatik tarafı şu:
Demokrasiden bahsetti, “Kürt” sözcüğünü kullanmadan açılım vaadinde bulundu, mahcup bir edayla devletin bürokratik yapısını eleştirdi diye Kemal Kılıçdaroğlu’nu alkışlıyoruz... “Bravo” diyoruz, “Olacak” diyoruz”, “Ha gayret” diyoruz, “Zaman tanımak lazım” diyoruz
Bu mahcup demokratlık gösterisini neden ileri bir adım sayalım?
Neden zaman tanıyalım?
Zaten böyle olması gerekmiyor mu?
Zaten solcu ve sosyalist bir önder olarak Kılıçdaroğlu’nun demokrasiyi sahiplenmesi, etnik meselelerimize duyarlı olması, bürokratik yapıyı eleştirmesi gerekmiyor mu?
Biz CHP’ye 87 yıldır zaman tanıyoruz ama herhangi bir numarasını göremedik!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.