Mahir Kaynak

Mahir Kaynak

Avrupa Krizi

Avrupa Krizi

3 sene önce dünya ölçeğinde bir krizin ilk sinyalleri uç göstermeye başladığında boyutlarının bu ölçeğe ulaşabileceğini pek az kişi tahmin etti. Amerika’daki mortgage borçlularının geri ödemeleri aksatması ve emlak fiyatlarının düşüşe geçmeye başlaması bir sarmal yarattı. Düşen ev fiyatları, ev sahiplerinin borcunu ödemesini daha da sorunlu hale getirildi. Kartopu yuvarlanmaya başlamıştı ve alacaklı bankaların ciddi zararlarının ortaya çıkması krizin bir çığ ölçeğine çıktığını göstermekteydi.

Üstelik kriz, Atlantik’in öte yanına Avrupa’ya da sıçrayıp küresel ölçeklere ulaşıyordu. Avrupalılar uzun süre bu krizi Amerika’ya oranla daha az hasarla atlatacaklarına inanmak istediler ancak bankaları ayrı hassasiyetlere sahipti. Avrupa’da da hükümetler bankaları bu durumdan kurtarmak için kamu kaynaklarını kullanmak zorunda kalıyorlardı. Finans sisteminin tamamiyle çökmesine izin vermek tahammül edilebilir bir seçenek değildi. Kriz bu şekilde, maliyetlerin bir kısmını vergi verenin sırtına yıkılarak ve kamu borç yükü artırılarak atlatılacak derken bu sefer daha da tehlikeli bir sürece giriliyordu. Yunanistan’la başlayan ancak banka kurtarma operasyonları sebebiyle bir zamanların yıldızı İrlanda, Portekiz ve İspanya gibi ülkelere sıçrayan kamu borcu krizi.

Bugünlerde tartışılan bankaların değil AB üyesi bu ülkelerin borçlarını geri ödeyip ödeyemeyeceği. Görünen o ki piyasaların bu soruya cevabı olumsuz; bu sebeple Almanya liderliğinde AB, bu ülkeler için gerektiğinde kurtarma paketlerinin devreye girebileceği mesajını veriyor ama kan kokusu almış piyasalar her seferinde “yetmez” çığlıkları atarak yeni bir kurbanın üzerine atlıyor. Bir bakış açısına göre bu kriz ilk filizlendiğinde en başta Almanya olmak üzere AB’nin fonlarını sağlayan ülkeler, borç verenlerin fedakarlık yapmasını isteyip paniğe yol açmamış ve kararlı davranmış olsalardı iş bu boyutlara varmaya bilirdi. Ancak panik baş gösterdiğinde Almanya’da yelkenleri suya indirmek zorunda kaldı. Avrupa derin bir krizin içindeydi.

Krizin bu aşamaya gelmesinin ardından Avrupa’nın tam koşulları sağlanmadan ortak para birimine geçmesinin hata olduğu yorumları ortalığı kapladı. Zaten gelişmeler de bu görüşü destekler nitelikte. Ancak bundan sonra ne olacağına ilişkin yorumlara gelindiğinde Türkiye’de Euro’nun ve AB’nin bittiği bundan sonra Avrupa ülkelerinin kendi yollarına gideceği yorumları görülüyor. Ancak bir yola girildikten sonra geri dönüş, o yola hiç girmemiş olmak kadar maliyetsiz değil. Euro bölgesinin dağılacağı düşüncesi yerleşirse, ekonomisi zayıf ülkelere ait varlıklara kitle halinde satış gelecek, ekonomist Barry Eichengreen’in Saddam Hüseyin’den uyarladığı tabirle “tüm krizlerin anası” başlamış olacaktır. Avrupa’nın geri adım atmaya kalkması ekonomik ve sosyal bir faciadan başka bir şey getirmez.

Avrupa frene basamayacağına göre ileriye bir adım atmak zorunda gözüküyor. Yani ulus devletlerin kafalarına göre takıldığı gevşek modelden politikaların daha fazla koordine edildiği daha federatif bir yapıya geçilecektir. Bunun için egemenliklerini kimseyle paylaşamayan merkezi Avrupa’nın tutucu yöneticilerinn zihinsel bir devrim geçirmesi gerekecek ama Kissinger’in dediği gibi “alternatiflerin yokluğu zihni açar”. Bu durumda Avrupa da zihinsel bir devrim yapacaktır, aksi taktirde Saddam Hüseyin’in yorumuna bakınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahir Kaynak Arşivi