Dindarlaşmanın Kalitesi
Cuma günü yazısında bir okuyucumun mektubunu sizlerle paylaşmıştım. Son günlerde, farklı doz ve üsluplarda birçok yazının konusu aynı; Türkiye'de 1950 lerden sonra ve özellikle Özel ve Erdoğan devirlerinde Anadolu halkının –ki, bunların çoğu aynı zamanda belli ölçülerde dindardırlar- büyük şehirlere gelmeleri, buralarda veya eski yerlerinde iş ve aş sahibi olmaları, ellerinin para görmesi, ülkede servet ve iktidara ortak olmaları sonunda bozulduklarından söz ediliyor. Bozulma da "dünyevileşme/sekülerleşme, dini hassasiyetleri kaybetme, kapitalist davranışları özümseme, böyle yaşarken yaşadığını meşrulaştırma ve yaşadığı gibi inanma aşamasına geçme..." şeklinde tarif ediliyor.
Böyle bir gelişe/değişme/vakıa gerçektir, inkar edilemez, ama bunun değerlendirilmesi konusundaki yaklaşımlar üzerine söylenecek söz de yok değildir.
Özeleştiri yapanların önce kendileri aynaya bakmalıdırlar. Aynadan maksadım "kemali, kullukta başarısı, örnekliği onaylanmış zat"ın (s.a.) ve onun takdirine mazhar olmuş kişilerin ortaya koydukları "örnek Müslümanlık tablosu"dur.
Dindarlığı, "müminin din bilgisi, iman ve amel bakımından durumu" olarak tarif edersek –ki, yakin, ihsan, ihlas, takva... buraya dahildir- dindarlık bakımından örnek tablo ile ona bakanların, bakması gerekenlerin dindarlıkları arasında –eksilerek oluşan- fark daha İslam'ın ikinci neslinde (Tâbiûn devrinde) gerçekleşmeye başlamıştır. Bu vakıayı kaydeden Resul (s.a.) aynı zamanda iki hususa önem vererek işaret etmiştir: 1. Her şeye ve şarta rağmen tabloya bakarak yaşamaya çalışmak. 2. Şartların baskısı altında eksilerek de olsa devam eden dindarlığın değeri (uygun şartlarda olandan daha değerli olduğu).
İnsanların çoğunun örmek tablo ile ilgilerini kestikleri bir zamanda onu örnek alarak yaşamaya çalışanlara "Allah'ın yüz şehid ecri vereceği" müjdesini veren rivayetler burada hatırlanabilir.
Olumsuz şartlar içinde kusurlu da olsa dindarlığın değeri konusunda şu hadisleri hatırlamaya ihtiyaç olduğu anlaşılıyor:
"Şimdi siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, bu zamanda buyrukların onda birini terk eden helak olur, sonra öyle bir zaman gelecek ki, buyrukların onda birini yerine getiren kurtulacak."
Ashabdan Ebu Sa'lebe anlatıyor:
Hz. Peygamber'den şu ayeti açıklamasını istedim:
"Ey iman edenler, siz kendinize bakın; doğru yolda iseniz sapıtanlar size zarar veremez..." (Maide: 5/105).
Şöyle buyurdular:
İyi olanı emretmeye, kötü olanı yasaklamaya devam edin, bir gün gelip insanlara cimriliğin ve nefsani arzuların hakim olduğunu, dünyanın tercih edildiğini, herkesin kendi görüşünü beğendiğini gördüğünüzde başkalarına aldırmadan kendinize dönün/bakın! Çünkü sizden sonra sabır günleri gelecek ve o günlerde olup bitenlere sabretmek (kötüye uymamak için direnmek) insanın avucunda ateş tutması gibi zor olacaktır. O zaman dindar olan (dini hayatına uygulayan) kimse, sizden onun gibi amel eden elli kişinin ecrini alacaktır..."
Bu iki hadisten çıkaracağımız manaları/hükümleri gelecek yazıya bırakalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.