Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Çok korktum

Çok korktum

Ertuğrul Özkök’ün “korktum” demeye getirdiği yazısı, ne yalan söyleyeyim, beni de korkuttu.

Önce Özkök’ün korkusuna bir göz atalım:

Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, “2011 seçiminden sonra medyada büyük bir değişim olacak” şeklinde bir yazı yazmış ve kendince “olması gereken”e işaret etmiş.

Hep yazılır böyle şeyler...

Hani, “değişim” sözcüğünü olur olmaz, her yerde kullanırız ya... Artık eski Türkiye olmayacaktır, yeni bir siyaset oluşacaktır, hayatımızı yeni kavramlar belirleyecektir... Yeni insan, yeni üretim biçimi, yeni tüketim alışkanlıkları, yeni ifade mecraları, yeni medya, vs...

Doğaldır da eski alışkanlıkların yeniye evrilmesi...

Beklenmeyecek bir şey de değildir.

Dünya değişiyorsa, “üretim biçimi ve alışkanlıkları” değişiyorsa, insan da değişecektir. Dolayısıyla, insanların kurduğu yapılar, düzenekler, her bir şey değişecektir.

Bu, iktidarda bulunan partinin icbar ettiği bir şey değil.

Kaldı ki, iktidarda bulunan partiyi öne çıkaran da, bu “değişim isteği ve zarureti”dir.

Demek ki, “değişim” diye ağzını açanlar, öncelikle “olması gereken” bir şeyi dillendirmiş oluyorlar... Ve bunun da bizi korkutmaması gerekiyor.

Diyor ki Hüseyin Gülerce, “12 Haziran 2011 seçiminden sonra, Türkiye’de büyük değişimin, asıl medyada devam edeceğini hep birlikte göreceğiz.”

Bu cümle Özkök’ü çok korkutmuş...

Bunun, “alınmış bir kararın ilanı” olarak değerlendiriyor.

Hadi daha açık konuşalım.

Demek istiyor ki, “Medyada büyük bir tasfiye gerçekleştirilecektir, bunu da cemaat yapacaktır... Herhangi bir kişi söylüyorsa kale almam ama bu açıklama Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Hüseyin Gülerce’den geliyorsa, korkarım.”

Hadi korksun da, ben Gülerce’nin yazısını böyle anlamadım.

Bir kararın tebliği gibi de görmedim.

Kaldı ki, kimse “tasfiye”den söz açmıyor...

Gülerce’nin yazısında da böyle bir sözcük geçmiyor.

Böyleyse, hep birlikte korkalım ve darbeci Paşa’ya ricacı gönderelim,

Özkök’ü rahatsız eden, sanırım, “medya” ve “değişim” sözcüklerinin birlikte anılması.

Niçin değişimden, değişmekten, çağın (yeni siyasetin) icbar ettiği değerlerle “imtizaç” etmekten korkarız? Neden eski alışkanlıkları sürdürmekte inat ederiz?

Türkiye, karargâhta pişirilen haberlerin, sorgusuz sualsiz manşete taşındığı ülke değil artık... Eskiden, “Paşa Başkanı hizaya soktu” türünden manşetler atılırdı. Darbelere ve muhtıralara kol kanat gerilirdi. Okurdan haber gizlenirdi. Yalan haberlerle insanların hayatı karartılırdı. Yazıişleri masasında linç kararları alınırdı.

Bu dönem kapandı.

Tektip medya düzeni, “çoğulcu” bir yapıya evrildi.

Hoşlansak da, hoşlanmasak da, artık her görüş, her ideoloji, her siyasal tercih kendisine ifade imkânı bulabiliyor.

Büyük medya kuruluşlarının da, bu “çeşitliliğe” ayak uydurması, kendi içinde “çoğulcu” bir yapıya kavuşması gerekiyor. Faraza, bugün Hürriyet’e bir başörtülü, ancak “temizlikçi” olarak girer; asla muhabir olamaz...

Tamam, “biat medyası” olmasın, gazeteler majestelerinin kontrolüne girmesin ama karargâh medyası da olmasın, CHP medyası da olmasın, sahil medyası da olmasın.

Özkök’ün korkusuna bir yerde hak veririm.

Sen sektörün en büyüğü olacaksın, en çok tirajı yakalayacaksın, en çok ilanı alacaksın, şu dar zamanda bilmem kaç kat büyüyeceksin... Küt diye “vergi cezası”nı dayayacaklar burnuna.

Bence biraz da “Neden böyle oldu?” diye düşünsünler...

Nedenini ben biliyorum ama söylemem...

“Bizi patrona şikâyet ediyorsun... Onu at beni al demeye getiriyorsun” diyecekler. Neme lazım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi