"Hayat son perdesi kötü yazılmış oldukça iyi bir oyundur"
Hayat dolu Defne Joy Foster'in zamansız ölümü onu televizyon ekranlarından tanıyanları da, onun arkadaşlarını da derinine etkiledi.
Ancak bu etkilenmeyi farklı biçimde ve uygunsuz biçimde dışa vuranların var olmaları da, galiba hayatın bir gerçeğiydi.
Serveti, şöhreti ve güzelliği taşımak nasıl kolay değilse, bunlara sahip olanlara karşı hoşgörülü olmak da çok zor.
Devreye bir de zamansız ölüm girince, kimin olaya nasıl yaklaşacağını bilemezsiniz.
Ölenin anısına ve onun yakınlarının matemine özen göstermek yerine ölümden vazife veya malzeme çıkarmak, özellikle bizim mesleğin galiba varlık sebeplerinden biri.
Aslında bunu da doğal karşılamak gerekiyor.
Truman Capote "Hayat oldukça iyi ama son perdesi çok kötü yazılmış bir oyundur" dememiş mi?
Tıpkı Woody Allen'in "Ölmekten korkmuyorum ama o sırada orada olmak istemiyorum" dediği gibi...
Semercioğlu'nun yazısı
Ben Defne'yi, Cengiz Semercioğlu'yla birlikte Cine 5'te bir magazin programı hazırladığımız sırada tanıdım. Çok sıcak kanlı, sevecen, cıvıl cıvıl bir genç kadındı.
Onun ölümü üzerine insafsız çeşitlemeler yapanlara karşı Cengiz Semercioğlu'nun dünkü Hürriyet'te yayınlanan yazısı, benim de düşüncelerimi yansıtıyordu.
Aktarıyorum:
"Deniyor ki; Evli bir kadının gecenin o saati başka bir arkadaşının evinde ne işi var?
Diyorum ki; Sana ne!..
Deniyor ki; 1.5 yaşında bebeği varken sokaklarda işi ne?
Diyorum ki; Kime ne!..
Deniyor ki; İşte dejenere yaşam tarzı budur, gençliğe kötü örnek oluyorlar.
Diyorum ki; Sen de iyi yaşam tarzınla örnek ol!.."
Aslında hepimizin bu tür bir bakış açısına sahip olmak için çaba göstermemiz gereken dönemlerdeyiz.
Özel hayata saygı
Bir yandan "Hepimizi dinliyorlar" içerikli ve endişeli siyasal yakınmaları seslendirirken aynı anda özel yaşamların hiçe sayıldığı medyatik röntgenciliğin ürünlerini birlikte izlemekten zevk alıyoruz.
Oysa her salataya maydanoz olmanın veya her işe burun sokmanın hem kınandığı hem de alaya alındığı bir gelenek var bu topraklarda.
En azından Nasrettin Hoca yaşamış bu coğrafyada.
Hatırlayın o bilinen Hoca fıkrasını...
Nasrettin Hoca çarşıda dolaşırken tanımadığı bir adam gelmiş yanına.
- Hocam biraz önce bir adam bir tepsi baklava ile geçti buradan, demiş.
Hoca "Bundan bana ne" diyerek azarlamış adamı.
Adam azarlanmasına aldırmayıp konuşmaya devam etmiş.
- Ama Hocam baklava tepsisini sizin eve götürdü o adam...
Hoca bu defa da "Bundan sana ne" diyerek azarlamış adamı.
Akbabaya dönüşmek
Cengiz Semercioğlu'nun Defne Joy Foster'in ölümünden vazife çıkartanları ele aldığı yazısı, bana bu topraklarda böyle de düşünenler var olduğu için ümit verdi.
Açık sözlülük ile densizliğin, cesur olmakla terbiyesiz olmanın karıştırıldığı bir ortamda yaşadığımız inkâr edilemez.
Ölüm özellikle geride kalan yakınlar için acı bir olaydır.
Ölümü akbabaya dönüşmüş yaratıklarla birlikte karşılamak insanlara hüzün verir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.