Sistem kendini mühürlemişti...
Daha önce çok seyrettiğimiz ve artık iyice kabak tadı veren bir film yeniden vizyona giriyor: CHP gene Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor.
Ama bu sefer yüce mahkemenin "bürokrasinin çıkarları doğrultusunda" bir iptal kararı vereceği şüphelidir.
Korktukları da buydu zaten!
Sizi ayrıntılarda boğulup durmaktan kurtarıp işin özünü anlatalım:
Yeni bir yasayla, Yargıtay ve Danıştay gibi "yüksek yargı" tabir edilen kurumların üye sayısı ve "daire" yani bölüm sayısı arttırıldı.
CHP, yani bürokrasi, bundan çok rahatsız.
Çünkü eski sistemde bu kurumlar, tabir caizse "kemikleşmişlerdi".
Bazı mahkeme kararları ne hikmetse hep aynı doğrultuda bozuluyor, üstelik üyeler birbirlerini kendileri seçerek al gülüm ver gülüm felsefesi içinde kaskatı bir "zümre egemenliği" görüntüsü veriyorlardı.
Açık konuşalım, bizim dilimizde kemik yoktur: CHP, yani bürokrasi, Balyoz ve Ergenekon gibi çok çok önemli davalarda mahkûmiyet kararları çıkabileceğinden ve Yargıtay'ın bu kararları "bozmayabileceğinden" korkuyor!
Eskiden, "nasıl olsa bozar" düşüncesi hâkimdi... "AKP'nin yasalarını Anayasa Mahkemesi de nasıl olsa bozar" ve de "AKP'yi de nasıl olsa kapatır" düşüncesinin hâkim olduğu gibi...
Hay Allah, böyle bir düşünce neden hâkimdi acaba?...
Meselenin bam teli budur, Ankara memurları zümresinin huzursuzluk kaynağı burasıdır.
Ve de görülüyor ki, "değişti" balonları utanmadan üfürülen CHP, Deniz Baykal namussuzca devrildiğinden beri zerre kadar değişmemiştir.
CHP, "iktidar yargıyı ele geçiriyor" propagandası yapmaktadır.
"Bizim elimizden alıyor" dese, daha dürüst davranmış olur!
Halkın hiç umurunda değildir bürokrasinin ıkıntıları ve sıkıntıları.
Nitekim, bazı siyasi zavallıların Yargıtay ve Danıştay üye sayısının arttırılmasına karşı halkı "sokak sokak, mahalle mahalle direnişe çağırmaları" komedyası en küçük bir reaksiyon almamış, Kılıçdaroğlu'nun bu direniş çağrısına sahip çıkmak ve hatta desteklemek gibi korkunç bir falsosuna kimse dönüp de tükürmemiştir bile...
1980-1982 yıllarında yaratılan bürokrat sultası sistemi, kendini sımsıkı mühürlemiş, değişime ve gelişime kapatmıştı. Bu mühürler şimdi halkın temsilcileri tarafından bir bir sökülmektedir. Bürokrasinin yaşadığı paniğin sebebi budur.
Sosyolojiden anlamadıkları, "ekonomipolitik" bilmedikleri için temelde vahim bir hata yapmışlardı ama...
"Ekonomi falan gibi önemsiz işleri" halkın temsilcilerine bırakmışlardı.
İzin verdikleri ya da vermek zorunda kaldıkları "Özal reformlarının", yani altyapıdaki muazzam değişikliğin, günün birinde, kurmuş oldukları üstyapı sistemini nasıl çatırdatacağını göremediler!
Tıpkı Amerika'nın Kızılordu'ya karşı kullanılmak üzere dağıtmış olduğu silahların günün birinde kendi üzerine çevrileceğini görememiş olması gibi...
Amerika gerçekçidir, "pragmatisttir", hemen kendini toplar, hemen politika değiştirir, geri kalmış ülkelerde faşizm destekçiliğinden demokrasi havariliğine hemen geçiverir...
Bizim şaşkınlar da bir NATO ülkesinde Amerika'dan izin almadan, üstelik onun dış politikasına ters düşerek, ona kafa tutarak darbe yapabileceklerini sanırlar!
CHP adı verilen ve kendini solcu diye yutturmaya çalışan bürokrat partisi mezarlıkta ıslık çalmaktadır. Direnişi boşunadır: "Onun bildiği" Türkiye geçen yüzyılda kalmıştır. Türkiye değişecek ve gelişecektir. Sancı, doğum sancısıdır.
Gönül isterdi ki, solcu geçinen bazı basın şaşkınları da bunu görsünler.
Hepten Ergenekon uşaklığına soyunmamış olanları tabii, dürüst ama saftırık kesimi. Ötekilerle biz değil, yargı görüşecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.