Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

"Durumdan vazife çıkarma" mantığı

"Durumdan vazife çıkarma" mantığı

Org. Çevik Bir, Sincan'da tank yürütülmesini "Durumdan vazife çıkarma" olarak niteler ve "Demokrasiye balans ayarı yaptık" derken, muhtemel ki gerçekten TSK olarak bir "vazife" yaptıklarını düşünmekteydi.

Kim bilir, belki de onu yapmamış olmayı, vazife yapmamış olmak gibi görmekteydi.

Ama yaptığı suçtu.

Suçtu ama onun suç olduğunu söyleyecek ne bir yargı vardı o gün ne de bir siyasi irade. Dönemin Cumhurbaşkanı bile, 12 Mart'ta kendisine karşı yine o "vazife" duygusuyla muhtıra verildiğinde şapkasını alıp giderken, "Ne yani, benim ordu ile mücadele edecek gücüm mü var" diyecek mantığı taşıyan bir kişi olarak, sürece onay vermeyi tercih etmişti.

Asker "vazife icabı" darbe yapar, muhtıra verir, siyasetçi de buna boyun eğerdi. Yargı da o "vazife"nin gerekçesini yazardı.

Zaman değişti, Türkiye'de demokratik standartlar yükseldi, askerin artık vazife alanı ülke güvenliği ile sınırlandı, ülke güvenliğini değerlendirme işi de askerin resen "durumdan vazife çıkarma" mantığından öteye, sivil iradenin de etkin katılımı noktasına ulaştı...

Türkiye'deki bu gelişmeyi görmez, asker olarak hâlâ o "eski kafa" ile iş yapmaya devam ederseniz, hele ülkenin yeni siyasetçileri ve yargı mensupları, böyle emri vakilere göz yummamaya kararlı hale gelmişlerse, başınızın belaya girmesi kaçınılmaz olur.

Ergenekon davası ile ilgili olarak bir çevrede yaşanan şaşkınlık, öfke, panik, böyle bir gelişmenin sonucudur.

Askerler diyorlar ki: "Biz bütün bunları yaparak geliyoruz, bunlar şimdi mi suç oldu? Memleketin sahibi biz iken, şimdi yargılanıyoruz, bunu içimize sindirmek kolay mı?"

Doğru kolay değil.

Bu işten, bir kısım sözüm ona sivilin rahatsızlık duyması da kaçınılmaz. Çünkü onlar da "askerle iş yapma"ya alışmışlardır. Askerle halkı dövmeye, askerle siyaset yapıp iktidar olmaya, askerle ekonomik rant üleşmeye, elhasıl askeri gerçek vazifesi olan güvenlik alanı dışında her türlü araçsallaştırmaya alışmış kesimlerdi.

Şimdi asker ellerinden alınıp, herkes kendi gücüyle baş başa kalınca, "iktidarsızlık" paniği içine girdiler ve buradan doğan öfkeyi seslendirmeye başladılar.

Bunları da anlamak mümkün.

Şimdi dünkü Bugün'de yayınlanan belgelere baktığınızda, bunların dünkü Türkiye'de alelade işler arasında sayıldığını düşüneceksiniz.

Milli Güvenlik Dersi öğretmeni, okuldaki her işi fişlemiş.

Subay aileleri çocuklarının hangi dershaneye gittiğine, eve kimin girip çıktığına kadar fişlenmiş.

Bunlar, dün çok masum askeri istihbarat çalışması gibi telakki ediliyordu.

"İrtica ile mücadele" Milli Güvenlik Kurulu gündemiydi ve "İrtica ile mücadele" deyince, her hukuksuzluk meşrulaşabiliyordu. Ne de olsa "iç düşman"ı yok etmeye çalışıyordunuz.

Bu süreçte çok daha kötü işler yapıldı.

Andıçlar bilmem neler...

Çok daha kötüleri yapıldı:

Yargısız infazlar bilmem neler...

Bu kadar faili meçhul neyin nesidir? JİTEM neyin nesidir? Cem Ersever ne yaptı, Cem Ersever'e ne oldu, Bahtiyar Aydın'a ne oldu, Rıdvan Özden'e ne oldu? Yani asker askeri kırdı bir dönem ve bu terörle mücadele kapsamında sineye çekildi. Susurluk neydi?

Türkiye'nin bir döneminde herkesin yaptığı kanunsuzluğa, meşruiyet kılıfı giydirme gibi işler yaşandı. 28 Şubat ve 27 Nisan hadiseleri, sadece o işe yeltenen askerler açısından değil ana muhalefet partisi CHP için de son derece olağan işlerdi. 28 Şubat operasyonu, asker-yargı-medya-iş adamı-sendikacı "Beşli"sinin birlikte kotardığı bir operasyondu.

Türkiye'de işte o "beşli" içinde yer alan birileri hâlâ kendisini, 2'nci Dünya Savaşı'nın bittiğinden haberi olmayan Japon askeri gibi görüyor ne yazık ki...

Ama değişti o Türkiye...

Ve o değişimin içe sindirilmesinin sancılarını yaşıyoruz.

CHP Genel Başkanı "Nerede Ergenekon örgütü, gidip ona üye olayım" derken mizah yaptığını sanıyorsa, çok aldanıyor. O sözler, sadece kişinin kendisini mizah konusu yapmakla kalmaz, hatta trajik bir role büründürür.

Bir ana muhalefet liderinden, tamam yargının en adilane şartlarda gerçekleşmesini istemek gibi bir sorumluluğu olsun ama onun yanında, ülkenin kayıt dışı siyasetten kurtulması, demokrasinin ve hukuk devletinin pekişmesi, hiç kimsenin başına buyruk yetki kullanmaması, asker ve siyaset alanının netleşmesi gibi hassasiyetlerinin de bulunması beklenir.

Mısır'da bugün belki birilerine "Mübarek dönemi sona erdi" gerçeğini anlatmak kolay olmayabilir. 30 yıllık bir alışkanlığı silmek kolay olmuyor çünkü.

Bizde de en azından zihniyet planında, Mübarek türü algılama vardı, onun silinmesi kolay olmuyor.

Ama başka çare yok, silinecek. Çünkü dünyanın bir sonraki gününün, bir öncekinden fersah fersah farklılaştığı bir çağı yaşıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi