Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

İslamcılar değişti, İslamcılık bitti mi?

İslamcılar değişti, İslamcılık bitti mi?

Olivier Roy gibi bazı yazarlara göre "siyasi İslam" iflas etmiştir ve artık "post İslam" dan söz etmek gerekir. Yine yerli ve yabancı birçok yazara göre "İslamcılar değişmiş, davalarını terk etmiş, sekülerleşmiş ve küreselleşen dünyaya uyum sağlamışlar, batılı manada demokrat olmuşlardır, bu demokrasiden başka yol yoktur..."

Bu iddiaların iki kusurdan kaynaklandığı için gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum: 1. Olanı değil, olmasını istediklerini düşünüyor, kuruyor ve yazıyorlar. 2. İslam'ın özü, tabiatı ve müminlerin hayatındaki yeri konusunda bilgi eksikleri var, dışa (mesela son isyan hareketlerindeki sloganlara ve pankartlara, İslamcıların görünmemelerine) bakarak hükme varıyor, isabetsiz genellemeler yapıyorlar.

İslam her değişime olumsuz bakmıyor, her değişimi yasaklamıyor, İslam'ın amaçları doğrultusundaki değişimi (gelişmeyi, iyileşmeyi, kemale ermeyi) teşvik ediyor; ama bozulma manasında değişmeyi istemiyor, bu değişmeye karşı tedbir alınmasını istiyor.

Müslüman (Müslim) ve mümin terimleri baştan beri vardır, ama İslamcı terimi, bir siyasi ideoloji olarak ikinci meşrutiyetten sonra konuşulmaya başlanmıştır; yani yenidir.

Bütün zamanlarda ve bir zamandaki bütün dünyada tektip bir İslamcı yoktur. Müminleri İslam dairesinden çıkarmayan farklı İslam anlayışları hep olduğu gibi farklı İslamcılar da olmuştur. İslamcı olmanın en önemli ayırıcı özelliği "dinin etki alanı ile ilgilidir ve İslamcı laik olamaz.

Daha önce niçin siyasi bir dava olarak İslamcılık yoktu?

Çünkü İslam dünyasında "din ile dünyanın, din ile siyasetin, din ile devletin ayrılması, ayrı olduğu" şeklinde bir düşünce de uygulama da yoktu. Müminlerin bütün inanç ve davranışları –yorumlar isabetli olsun olmasın- dine dayandırılıyor, meşruiyetini dinden alıyordu. Bazılarının iddia ettiği gibi Selçuklu'da, Osmanlı'da laiklik nüveleri yoktu; örfî kanunlar, vergiler, teşrifat kaideleri... dinden bağımsız değildi, bütün bunlar "dinin serbest bıraktığı, ülü'l-emre yetki verdiği alanlarda" oluyordu ve meşruiyetini yine dinden (dinin verdiği yetki ve imkandan) alıyordu.

İslam dünyasında "yenileşme hareketleri" Batı'nın etkisiyle başladı, bazıları Müslümanları dinin geri bıraktığını iddia ettiler, batılılaşmadan yana olanlar dini asgari sınırlara indirmek (iman ve ibadetler dışında kalan hayattan dini çıkarmak) ve medeniyet değiştirmek istediler. Yenileşmeyi ve değişmeyi istemekle beraber bütün şümulüyle dinden vazgeçmeyenler ise –ki, bunlara geniş manada İslamcılar diyebiliriz- ictihad ve tecdidi devreye sokarak hem Müslüman kalmak hem de çağdaşlaşmak istediler.

Kalın çizgilerle ayırırsak ortaya Batıcılar ve İslamcılar diyebileceğimiz iki gurup çıktı.

İslam ülkelerinde bu iki gurubun mücadelesi devam ediyor. Batı –komünizmi engellemek için İslamcılara taviz vermesi gibi istisnai durumları çıkarırsak- genel olarak batılılaşmak isteyenlere –o da asla kendilerinin seviyesine gelmemeleri, onlara tabi olmaları şartıyla- destek vermiştir, vermektedir.

Müslümanları medeniyet ve düzen değiştirmeye zorlayanlar hep batıcılar oldu, güç olarak da askeri kullandılar. Asker ya demokrasiyi yıkarak doğrudan duruma el koydu veya demokrasi maskesi altında asker destekli sivil otoriteler duruma hakim oldular; yani halkın iradesini engellediler.

İşte İslamcılarda bazılarının gördüğü, görmek ve göstermek istediği değişikliğin –ki, bu taktik değişikliğidir- sebeplerinden biri budur. İslamcılar da peygamber olmadıklarına göre elbette ötekilerden etkilenme de söz konusudur.

Konuya devam edeceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi