Pazar notları: Önce güven, sonra özgüven!
Siz!.. Yılan size dokunmadan bin yıl yaşasın diye onun deliğe girmesine karşı çıkan uyanıklar! Sizin özgürlüklerin savunucusu olduğunuza kim inanır!
***
"Gençlerin özgüveni yok!" demek ne kadar kolay! Oysa asıl sorun şudur: Gençlerin güveni yok! Hiçbir şeye... Ve sonuçta kendilerine de!
***
Bir anne tanıyorum; "özgüveniniz olsun, özgüveniniz olsun" deyip duruyordu çocuklarına... Ama o kadar üstlerine düşüyordu ki, onlara güvenmediği pek belli oluyordu. Çocuklar da kendilerine güvenmediler tabii! Yine de annelerinin kalbini kırmaktansa onu kandırdılar: Şımarık oldular, bomboş bir kibirle donandılar!
***
Toplumların özgüven kültürü farklıdır. Bir Batılı kendisine güvenmek zorundadır; bunu beceremezse biter! Çünkü zorlu hayat yolculuğunda ona destek çıkacak "başkaları" yoktur! Biz ise en yakınlarımızdan başlayarak hep "başkaları"na dayanırız. Başkalarına güveniriz. Ve ancak başkalarının bize duyduğu güven oranında kendimize de güvenmeye başlarız.
***
Tutku, bağlandığı yerden kopar... Çok hüzünlü bir gerçektir bu! Psikanalist Darian Leader'ın anlattığı bir vakayı hatırlıyorum. Kadın bir sanat sergisinin açılışına gider. Onu tanımadığı bir adam karşılar ve "Gösterime hoş geldiniz" der. Göz kamaştırıcı serginin ressamı odur. Bağlanırlar birbirlerine... Adamın sanat hayatındaki bütün iniş çıkışlarda kadın yanında olur. Sonra bir sabah zihninde o cümle çınlayarak uyanır kadın: "Gösterime hoş geldiniz." O zaman net biçimde anlar ki, birliktelikleri boyunca kendisi de adamın "gösterisi"nin bir parçası olmuştur. İçindeki aylardır süren huzursuzluğun nedeni budur... Ne garip! Bir zamanlar "giriş" olarak hizmet veren söz şimdi "çıkış" işaretidir.
***
Yiyeceklerle ilişkim damağımdan çok zihnimden güç alıyor. Mesela poğaçayla ilişkim... Poğaça çoğu zaman yağlı veya yavan olur. Fakat sabahın çok erken vakti fırından yeni çıkmış poğaça alıp uzun yola çıkmaya bayılırım. O poğaçaların hem tadına hem de sarıldıkları kâğıda bıraktıkları yağ lekelerine tutkuyla bağlıyım! Yok! Vakit o vakit değilse, önümde uzun yol yoksa... Bana kuru bir simit verin! Üstüne tanımam.
***
Rüyalar asla yalan söylemez. Ama çoğu zaman bilmediğimiz bir dilde konuşurlar.
***
İlginç bir körlük! Nasıl Siyah Kuğu'daki anne-kız çatışması görmezden gelinip bütün dikkatler "mükemmellik arayışı"na odaklanıyorsa... Biutiful'daki manevi (metafizik) damar da yok sayılıyor! Oysa Bea adındaki kadınla filmin ana kahramanı Uxbal arasındaki ilişki ve konuşmalara bakmak bile ufuk açıcı olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.