Taşına bak
Aşkolsun Ersin Bey, müessesenizin ortağıyla ters düşmek yakıştı mı size?
Adamlar ne de olsa patron yahu, velinimet, maaşınızı veriyorlar!
Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi, bilindiği gibi İş Bankası'nın ortağı, hem de kurucu hisselere sahip ortağıdır. (Atatürk'ün vasiyeti uyarınca.)
Vallahi biz de gidip bir banka hissesi alsak kemiğimizi sıyırır düşmanlarımız, kemiğimizi... (Tuttuğumuzu söyledikleri partiye üye yazılsak da tozumuzu atarlar, öyle kurultaylarda iskemle üzerine çıkıp soytarılık etmeye bile gerek yok...)
Efendim, İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince demiş ki, "İstanbul'a taşınmasak bitmiştik, şimdi çatır çatır şube açıyoruz"...
İş Bankası İstanbul'a taşınmıştı ya...
Oysa güzel Ankara'da bulunmak istemez miydi her bahtı kara?
Sayın Özince, "en büyük pazar neredeyse şirketler de orada olmalıdır" diyor, "rekabet neyi gerektiriyorsa bunu hepimizin yapması lazım"...
Oldu mu ya? CHP'yi bilmem ama basının CHP şakşakçıları da "Tayyip İstanbul'u yeniden başkent yapmak istiyor" şeklinde propaganda yapmıyorlar mıydı?
Hatta padişahlığını da ilan edecekti, kavuklu mavuklu karikatürleri çiziliyordu... Sultan Birinci Recep...
Bakınız, Ankara Kulübü Derneği Genel Başkanı Sayın Metin Özarslan da "şehrin giderek taşralaştığını" söyleyerek "kamu bankaları ve diğer kurumların İstanbul'a taşınmasını ciddi bir talihsizlik" olarak nitelemiş.
Kapitalizmin ve küreselleşmenin gerçeklerine toslayınca ne bozkırdaki çekirdek kalıyor galiba, ne de memur cenneti.
Eh, ne de memur diktası tabii.
İstanbul'a yirmi yıl boyunca çivi çakmadılar.
Çünkü "pis padişahların saltanat sürdükleri günah yuvası şehirden" nefret ediyorlardı.
Üstelik, İstanbul basını, cumhuriyetin ilk iki yılında Ankara'nın bazı uygulamalarını eleştirmeye de cüret edebilmişti! (Neyse ki İsmet Paşa Takrir-i Sükûn Kanunu'nu çıkarmıştı da birden susuvermişlerdi münafıklar. İsterlerse susmasınlardı...)
Canım, düşman zırhlılarının kolayca ulaşıp abluka ve işgal edebildikleri bir liman şehrini başkent olarak tutmak da istememişlerdi. Ne de olsa Ankara bozkırın ortasında bir yalnız ağaçtı ve Yunan ordusu Polatlı tren istasyonundan öteye söktürememişti.
Üstelik herşeye sıfırdan başlamıyor muyduk? "Tabula rasa" yapılmış, geçmişe sünger çekilmişti. 19 Mayıs 1919 gününden önceki tarihimiz yok hükmündeydi.
İstanbul'a yirmi yıl boyunca çivi çakmadılar, çakmaya kalkınca da ilk iş olarak topçu kışlasını yıkıp sarayın dibine de futbol stadyumu yaptılar.
On beş yıl sonra Menderes sağı solu yıkmaya koyulunca da kıyameti kopardılar. (Bu memlekete İstanbul'un yıkılıp yapılması lazımsa onu da kendileri yaparlardı!)
Ne dersiniz, Ankara taşralaşıyor mu, aslına mı dönüyor?
İstanbul intikam mı alıyor, uğramış olduğu haksızlığı mı gideriyor?
Yoksa, ekonomi ve sosyoloji bilimlerinin söyledikleri mi doğrulanıyor?
Emir ve komuta zinciri içinde zorla ticaret, sanayi ve kültür merkezi yaratmak istersen, vadesi doksan yıl galiba.
Ya da gerçekçi olacaksın, cumhuriyetin ilk kırk yılında olduğu gibi orası "yalnızca bürokrasinin yapay kalesi" kalacak, Rio'ya göre Brasilia, Zürih'e göre Bern, ya da Sydney'e göre Canberra gibi bir çakmakent.
Pek pek Berlin'e göre bir Bonn diyelim mi?
Aman aman, şimdi çemişin biri çıkar, "kendini yazar sanan" diye basar kalayı... Adam olsalar, Atatürk'ün taşradan gelmiş bir yatılı öğrenci olarak gençliğinde İstanbul'da yaşadığı sıkıntıyı ve bu şehre duyduğu soğukluğu "sosyopsikolojik" açıdan çözümlemeye, sonra da hayatının son yıllarında İstanbul'a bu kez de tam tersine gösterdiği aşırı ilgi ve tutkuyu yorumlamaya çalışırlardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.