Engin Ardıç

Engin Ardıç

Bu ne biçim satıhtır yahu?

Bu ne biçim satıhtır yahu?

Farkında mısınız, en azılı CHP amigosu bile "bu seçimi kazanırız" palavrasını sıkamıyor...
Kılıçdaroğlu'nun "yüzde 30 kesmez, yüzde 40 alırım" gibi laflarına kimse gülmüyor bile. O elbette öyle diyecek, demek zorunda. "Üç ay sonra koltuğum tartışmalı duruma düşecek" diyemez ya...
Bu seçime yönelik hiçbir umutları olmadığı gibi, gelecek seçime yönelik beklentileri de yok. "Şimdi olmasa bile 2015'te bu iş tamamdır" diyebilen çıkamıyor.
Bu iktidarı devirmek için "hiç olmazsa bir CHP-MHP koalisyonu" umudunu yeşertenler, sökmeyeceğini görünce vazgeçtiler.
Hele hele, Saadet Partisi, Demokrat Parti gibi küçük partilerden medet umacak kadar şaşıranlar, artık onların lafını bile etmiyorlar.
Ne yapacaklarını bilemiyorlar...
Bir yandan da korkuyorlar.
Kendi korkularını topluma sıvayıp ülkede bir "korku ortamı" kurulmuş havasını yaymaya çalışıyorlar, halkın umurunda değil.
İşlerinin bittiğinin farkındalar. Bu onları büsbütün hırçınlaştırıyor.
Haziran ayının ortalarından başlayarak kendi küçük ve güdük dünyalarına dönecekler, Kılıçdaroğlu'nu devirip yerine yeni bir adam bulma arayışına ve kavgasına girecekler.
Onlar öyle didişedursunlar, "yeni bir Türkiye" kurulacak.
Halk bunu gördü ve kabul etti, kabul ettiğini üç ay sonra tescil de edecek.
Bu nedenle de, seçime üç ay kala ortada hiçbir "heyecan" da yok. Hiçbir "merak" yok, hiçbir "endişe" yok. Basın çığlıklar atıyor, halk sessiz sedasız bekliyor. Tokat da geliyor.
"Sath-ı mail" falan değil bu, sath-ı ufki... Eğik düzlem değil, yatay düzlem.
Ben o yeni Türkiye'nin sıra neferlerinden biriyim.
Yaşayacağım kadar yaşadım, çok kötü günlerim de çok iyi günlerim de oldu. Elli dokuz yıla seksen dokuz yıllık tecrübe sığdırdım. Onun rahatlığı içinde yazıp söylüyorum yazılıp söylenemeyen gerçekleri... Çünkü görevim budur.
Gerçeklerin kimin işine yarayıp kimin çıkarını bozacağı benim sorunum değildir.
Görevimi yaptım. Ülkeme borcumu ödedim. Elim ayağım tuttukça daha da öderim.
Vicdan muhasebesinde içim rahattır. Üç çaçulanın karalamasıyla yıkılacak adam değilim.
İçinde kendimin olmayacağı bir geleceğe de umutla bakıyorum: Türkiye "anormal" bir ülke olmaktan kurtulacaktır, çünkü gidecek başka yolu kalmamıştır.
Güzel günler göreceksiniz çocuklar, güneşli günler göreceksiniz... Benim görüp görmemem hiç önemli değil.
İçimde hiçbir burukluk da yok değil ha... Son günlerde aklıma sık sık Orson Welles geliyor. Demişti ki: "Hayatım boyunca enerjimin ve yeteneklerimin ancak yüzde 2'sini kullanabildim, geri kalan yüzde 98 küçük insanlarla itişmekle geçti."
Olsun, insanlara birşeyler anlatmaya, birşeyler öğretmeye çalıştık. "Kozmos" belki de bize bu görevi vermişti. Bedeli hırpalanmaktı. Yordamı vakvak ürkütmek, leş kavgası kovalamak, it taşlamaktı. Kuyruğuna basılan da elbette uygun sesi çıkaracaktı.
Canım, hiç eğlenmiyor da değiliz bu kadar işin arasında.
Örneğin, "hükümeti deviremedik bari Engin'i devirelim" yaklaşımı içine giren bazı zavallıların kendilerinin nasıl devrildiklerini görünce gülüyorum.
Ağzımla değil tabii.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi