Sözler yetersiz kalsa bile müziğimiz hep var olacak
Türk müziğinin klasik dönemine ait o güne kadar duymadığım bir eseri dinlediğimde, o eserin ustalar tarafından geçmişte nasıl yorumlandığını anlamaya çalışırım.
Bendeki kayıtlardan o eserin Münir Nurettin Selçuk, Bekir Sıtkı Sezgin, Necmi Rıza Ahıskan, Sabite Tur, Kani Karaca, Safiye Ayla, Tülün Korman, Meral Uğurlu, Alaeddin Yavaşça, Recep Birgit, Doğan Dikmen, İnci Çayırlı, Nurettin Çelik, Münip Utandı gibi isimler tarafından nasıl yorumlandıklarını dinlerim.
Eğer bendeki kayıtlarda bulamazsam Murat Bardakçı'yı arayıp aradığım kaydın onda olup olmadığını sorarım.
Keşke sesleri kaydetmeye dönük teknolojik gelişmeler daha erken başlamış olsaydı.
Dede Efendi'nin, Zaharya'nın, Tabi Mustafa Efendi'nin, Küçük Mehmet Ağa'nın, Hacı Arif Bey'in, Nazim Efendi'nin, Hafız Post'un, Tanburi Mustafa Çavuş'un ve benzer büyük bestecilerin kendi eserlerini nasıl yorumladıklarını da dinleyebilseydik.
Dünden bugüne
Günümüzün yorumcuları klasik dönem bestecilerine de, günümüz bestecilerine gösterdikleri ilgiye eş değer veriyorlar.
Zaten Melihat Gülses gibi, Ahmet Özhan gibi ustaların her söyledikleri şimdiden yarının klasikleri olmakta.
Ahmet Erdoğdular, Güzin Değişmez, Eda Karaytuğ, İsmail Olgay benzeri isimler yanında İstanbul'daki, İzmir'deki, Samsun'daki, Bursa'daki hem devlet koroları, hem de özel korolar, Türk müziğine dönük ufkumuzu açmaktalar.
"Erguner" adını taşıyan her çalışma bizleri yüzlerce yıllık bir müzik yolculuğuna çıkartıyor. Ahmet Kadri Rizeli gibi çalışkan isimler, müziğimiz üzerindeki sis bulutlarını dağıtıyor. Hasan Saltık'ın "Kalan Plak"ı, bir kültür bakanlığı gibi ışık tutuyor dinleyicilere... TRT Müzik Dairesi de, arşivlerini çeşitli albümlerle kitlelere açmaya başladı.
Müziğimiz yok olmuyor
Yani "Piyasa klasik müziğimizi yok ediyor" benzeri tekerlemeler gerçek ötesi iddialardan öteye gitmiyor.
Yaşadığımız dönemlerin bestecileri olan Sadettin Kaynak'lar, Zeki Arif Ataergin'ler, Yesari Asım Ersoy'lar, Rakım Elkutlu'lar, Tatyos'lar, Candan kardeşler, Refik Fersan'lar, Osman Nihat Akın'lar, Lemi Atlı'lar, Neveser Kökdeş'ler, Muzaffer İlkar'lar ve diğerleri, klasik müziğimizin geleneklerini 20'nci yüzyıla ve bugünlere taşıdılar.
İşte bu duygular ve izlenimlerle, bu mart ayının 4'ünde İstanbul'da Cemal Reşit Rey'de Bekir Ünlüataer'in "Yar ile... Hisarbuselik" konserinin kayıtlarını günlerdir dinliyorum ve doyamıyorum.
Konser Zekai Dede'nin Hisarbuselik bestesi ile başlıyor:
"Yar olmayacak cam-ı safayı çekemez dil/ Her ne ise çeker böyle cefayı çekemez dil"
Sonra yine Zekai Dede ve Hisarbuselik iki semai ile devem ediyor.
Bunlar "Yar alıp destine peymane gelir mi bilmem/ O peri meclis-i rindane gelir mi bilmem" ve "Gönlüm heves-i zülf-i siyehkare düşürdüm/ Mürg-i dilimi ateş-i hicrane düşürdüm"...
Yahya Kemal ve Münir Nurettin
Derken Tanburi Cemil'in unutulmaz Şehnaz şarkısı "Feryad ki feryadıma imdad edecek yok" ile Zeki Arif Ataergin'in "Beni ateşlere salan o kapkara siyah gözler"i geliyor.
Benim ilk kez duyduğum güftesi Yahya Kemal Beyatlı'ya ait olan Münir Nurettin Selçuk'un gazelli Kürdilihicazkâr bir şarkısını da çok ustaca okuyor Bekir Ünlüataer...
"Ey naz ü işve velvele-i şan olan sana/ Ömrünce mest olur nice hayran olan sana"
Söylediğim gibi Bekir Ünlüataer'in konserinin kaydını günlerdir dinliyorum ve doyamıyorum.
Yahya Kemal şarkıya güfte olan şiirinin sonunu şöyle getirmiş:
"Tavsifi musikiye bırakmak diler Kemal/ Bulmaz lisanda nağme sena-han olan sana"
Hayata böyle bakmayı hepimiz denemeliyiz.
Sözlerin yetersiz kaldığı noktada müzik başlar.
Bekir Ünlüataer'e yorumları ile günlerdir beni bitmeyen mutlulukların dünyasına taşıdığı için teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.