Skandal üstüne skandal
Şu kravatlı halime bakıp da, “Kravatlılar konsorsiyumuna dahil oldu, beyefendi bir görüntü vermek istiyor, sözünü söylemekten imtina edecektir” diye düşünmeyin.
Beni sözümü söylemekten alıkoyacak olan emaneten alınmış uyduruk bir boyunbağı mıdır?
Kravat, bir iş kazasıdır.
Geçer.
Fakat, bazılarında “meslek hastalığı” hiç geçmiyor.
İstanbul Barosu’ndan söz ediyorum.
Bu baro, Ergenekon davası avukatlarından Metin Çetinbaş hakkında, skandal bir karara imza atmıştı, hatırlayacaksınız.
Hatırlatayım yine de:
Önce Metin Çetinbaş kimdir?
Metin Çetinbaş, eski ve değerli hâkimlerimizden biridir.
Susurluk davası görülürken, sanık İbrahim Şahin, “Süre verin, her şeyi anlatacağım” demişti. Mahkeme, duruşmayı 27 Mart 2000 tarihine erteledi. Fakat Şahin duruşmaya gelmedi, o gün kaza geçirdi ve hafızasını kaybetti.
Hâkim Sedat Karagül, karar için, Şahin’in iyileşmesini bekledi.
Ne olduysa, bu “bekleme döneminde” oldu.
HSYK, ani bir kararla Karagül’ü görevden aldı, yerine Metin Çetinbaş’ı atadı. Çetinbaş da, dört yıldır devam eden ve bir türlü içinden çıkılamayan davayı üç ay gibi rekor bir sürede karara bağlayarak, Susurluk davasını sona erdirdi. İbrahim Şahin’e de “çete kurmak” suçlamasıyla altı yıl hapis cezası verdi.
Bitmedi.
İbrahim Şahin, İstanbul Adli Tıp’a başvurarak, “duyma ve hafıza sorunu” yaşadığına ilişkin rapor aldı. Avukatları, işkence görenlere “sağlam raporu” vermekle ünlü Doktor Nur Birgen’in imzasını taşıyan bu raporu 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e götürdüler. Sezer de, ra
porda yazılanları dikkate aldı ve Şahin’in cezasını affetti.
Bir süre sonra hafızası yerine gelen İbrahim Şahin tekrar piyasaya çıktı ve eskisinden daha diri, daha canlı, daha bilenmiş olarak, “Ergenekon darbe örgütlenmesindeki yerini” aldı.
Metin Çetinbaş’a ne oldu?
Bir süre sonra emekli oldu ve avukatlık yapmaya başladı. Elan, Ergenekon sanıklarının avukatlığını yapmaktadır.
İstanbul Barosu’nun skandal kararına gelince...
Ergenekon davası sanıklarından Fikri Karadağ ve Hayrettin Ertekin’in teknik takibe takılan konuşmasında şöyle bir cümle geçiyordu: “En iyi Kürt, ölü Kürt’tür...”
Sanıklara bu sözle ne demek istedikleri soruldu... Cevap, avukat Metin Çetinbaş’tan geldi: “Kürtlerin ölmesini istemek, suç oluşturmamaktadır.”
Bu söz üzerine Diyarbakır Barosu harekete geçti ve “savunma hakkını kötüye kullanıp, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu işlediği” gerekçesiyle Çetinbaş’ı İstanbul Barosu’na şikâyet etti.
Peki, İstanbul Barosu ne karar verdi?
Metin Çetinbaş’ın sözlerini “savunma hakkı sınırları içinde” değerlendirdi ve “Avukat, müvekkilinin çıkarlarını, hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunabilir” dedi.
Skandal üstüne skandal...
Bu Baro, her yıl, hukukla ilişkisi tartışmalı kişilere, “Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü” veriyor.
İçlerinden biri de çıkıp, “Kimdir bu Mahmut Esat Bozkurt? Ne yapmıştır Kürtler ve azınlıklar hakkında ne söylemiştir?” diye sormuyor.
Dün (önceki gün), “Basına özgürlük yürüyüşü” düzenlemişler.
Basın özgürlüğü adına kalkıştıklarını iddia ediyorlar ama, “özgürlük kaybı” olarak dönen 28 Şubat ve benzeri müdahalelere hiç ses çıkarmıyorlar. Birileri, “Darbeci Baro... Anlarsın ya...” diye pankart açınca da, deli divaneye dönüyorlar.
Basın özgürlüğüne bu kadar düşkünsünüz de, neden bir yürüyüş de yargı kuşatması altındaki yüzlerce gazeteci için eylemiyorsunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.