Osmanlı'dan ders almak denince...
Yazıları artık 'Star'da da yayımlanan İngiliz Independent gazetesinin deneyimli yazarı Robert Fisk iki günlüğüne geldiği İstanbul'dan bayağı etkilenmiş.
"Arapların bugüne kadar sahip oldukları tek başkentti" diyor İstanbul için... Hotel Grand Bretagne'de karşısına Arap çöllerinde Türk askeri fotoğrafı çıkmış... "Burası neresiydi?" sorusunu başka bir soru izliyor: "Filistin, Suriye, Arabistan?"
Andrew Mango'nun 'Atatürk' adlı eserinden, batmakta olan imparatorluğun Arap diyarlarındaki serüvenine, Mustafa Kemal ve Enver Bey'in Libya günlerine dair anekdotları da aktarmış İngiliz yazar. Çok cephede savaşan Osmanlı, Libya'da İtalyanları bir an önce mağlup edip başka diyarlara gitmenin hesabındayken, "Mustafa Kemal bir şeyi keşfetmişti" diyor: Sırt sırta savaştıkları Libyalı liderlerin esas derdinin para olduğunu... Savaş uzadıkça ellerine daha çok para geçtiği için, ellerini çabuk tutmuyorlarmış...
Yazının başlığı da ilginç: "Osmanlı maceraları liderlerimiz için dersler içeriyor..."
Tarih cahili saydığı Batılı liderlerin Osmanlı tecrübesinden dersler çıkarmasını bekliyor Fisk...
Hepimize 'tarih-öncesi' bir zaman dilimiymiş gibi görünüyor, ama bundan 100 yıl önceye kadar bizim olan topraklarda meydana geliyor son zamanlardaki hareketlenmeler: Tunus, Mısır, Yemen, Libya, Suriye... Bunların her biri, İstanbul'dan gönderilen mülki ve askerî erkân tarafından yönetilirdi.
Daha çok dini ve felsefi eserleriyle bilinen Prof. Mehmet Ali Ayni hayatının önemli bir bölümünü mutasarrıf, kaymakam ve vali olarak geçirmişti. Hayatının o dönemini 'Hatıralar' adlı kitabında (Yeditepe Yayınları, 2009) anlatır. Yemen'de, Amare'de (Irak), Lazkiye'de (Suriye) yaşadıklarını okurken, Osmanlı'nın yönettiği yerlerdeki halkın ruh halini de öğreniyorsunuz.
Osmanlı'nın hüküm sürdüğü yerlerde okullarda Türkçe dersi verildiğini herhalde tahmin edersiniz. Lazkiye'de ortaokul müdürü Haşim Bey, İttihatçı eğilimde biriymiş. Her öğrencinin bir Türkçe manzume ezberlemesini şart koşmuş. Sultan 2. Abdülhamid'i metheden mısralarla başlayan bir şiir okununca dellenmiş Haşim Bey, öğrencinin elindeki kâğıdı parça parça etmiş...
Mehmet Ali Ayni, "Halife-i Müslimin ve Emir-ül Müminin'e nasıl hakaret edersin" diye ayaklanan kent eşrafına rağmen müdürün kaçmasını sağladığını, sonra da bir emr-i vâkiyle görevi başına döndürdüğünü anlatıyor anılarında...
Suriye'de uzun yıllardır yönetimi elinde tutan Esad Ailesi'nin memleketidir Lazkiye... "Lazkiye'deyken Nusayriler ile uğraşmak belli başlı işlerimizdendi" diyor Mehmet Ali Bey. Sultan Abdülhamid halka 'Ehl-i Sünnet' çizgisini kabul ettirmek için çok çabalamış. Köylerde camiler yaptırılmış, mektepler açılmış, nüfusa 'Hüdai' olarak kayıtları geçilmiş.
"Bir Cuma günü Fransız Konsolosu nezdime bir memurunu gönderdi" diye anlatıyor en büyük şaşkınlığını. Sonradan 'Ermeni sorunu' olarak uluslararası dikkate kavuşacak olayların başladığından o zamana kadar haberi yokmuş Mutasarrıf Bey'in. Konsolos, memurunun bir köye gideceğini bildirip yanına Jandarma verilmesini talep etmiş. Mehmet Ali Bey kuşkulanmış; aynı yöne o da gitmiş... Bir de ne görsün: "Aç, çıplak, hatta yaralı Ermeni kafileleri..."
Derhal duruma el koymuş ve Halep'e yakın Kesep kasabasından kaçıp gelen Ermeni kafilelerini Lazkiye'nin çıkışındaki kullanılmayan bir kışlada toplamış. Teskin edici sözler söylemiş. Bütün ihtiyaçlarını karşılatmış. Tedavilerini yaptırmış.
Eve döndükten kısa süre sonra, gece yarısı, denizin projektörlerle gündüz gibi aydınlandığını görmüş. Suriye sahillerinden toplanan üçbin kadar Ermeni'nin de içinde bulunduğu Fransız savaş gemisiymiş gelen. Mutasarrıf, geminin kaptanına, "Marsilya'ya götüreceğinize gemideki vatandaşlarımızı da bize verin, güvenliklerine ben kefilim" demiş ve Ermenileri, limanın karşısındaki hanlara yerleştirmiş...
Halk "Ermeniler yüzünden kıtlık olacak, hastalık çıkacak" diye huzursuzlanınca yetkisini kullanarak kapalı tutulan dükkânları, fırınları açtırmış...
Sonrasını şöyle anlatıyor: "Fakat iş bu kadarla bitmiyordu; Lazkiye limanı İngiliz, Amerikan harp gemileriyle de dolmuştu. (...) Fransız filosu kumandanı ile nasıl iyi münasebetler tesis ettiysem İngiliz ve Amerikalılarla da anlaştım." Alınan tedbirlerle kışla ve hanlardaki Ermeniler civardaki kiliselere dağıtılmış. Bu arada İstanbul'a telgraf çekerek Hamidiye kruvazörünün de Lazkiye'ye gelmesini sağlamış. "Zira ecnebi filoları arasında bizim sancağımızı taşıyan tek bir sefinenin bulunmaması ayıptı" diyor Mehmet Ali Ayni.
Ortalık yatışınca, güvenlikleri sağlanan Ermenilerin memleketleri Halep ve Kesep'e gitmelerini de sağlamış.
Beyrut'taki Ermeni Patriki bu hizmetlerinden dolayı kendisine 'Le Grand St. Gregoir' nişanı vermiş...
Eksik yazmış Robert Fisk, Osmanlı tecrübesinden sadece yabancıların değil, bizlerin de alacağı çok dersler var...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.