Olmamış usta
Buradaki “usta” ben oluyorum... Hasan aradı, Mustafa aradı, Suavi aradı, İbrahim aradı, Zeki aradı, Mehmet aradı ve birbirinden habersiz arkadaşların tümü aynı yargıyı yapıştırdı: “Olmamış...”
Kemal Bey’den sosyal demokrat oluyordu...
Olabiliyordu.
Bedir Baykam’dan ressam oluyordu...
Olabiliyordu.
Hürriyet’in ağzı bozuk yazarı Ahmet Hakan Coşkun’dan “sivil aktivist” oluyordu...
Olabiliyordu.
Başkalarının pervasızca her bir şey olabildiği bu dünyada, ben niçin kılık değiştirip “beyefendi yazarlar” katına çıkmayacaktım?
Kravat taktım.
Baktım: Olmamış.
Eski partal ve dağınık görüntümden uzaklaşayım derken, “beyefendi karikatürüne” dönüşmüşüm.
Şimdi, başkalarının her bir şey olabildiği yargısında da “acul” davrandığımı düşünüyorum.
Kemal Bey’den de “sosyal demokrat” olmamış mesela...
Olmuyor...
Ne kadar zorlarsa zorlasın, hangi görüntünün peşinden sürüklenirse sürüklensin, bir türlü olamıyor.
Bir kere, genetiği izin vermiyor buna.
Hem kendi genetiği, hem genel başkanlığını yaptığı partinin genetiği...
Bu genetiğin (genetiklerin) “hale”sinden kurtulamıyor.
Kurtulamaz da... Çünkü bir “devlet partisi” olan ve devletin kaydedilmiş resmi doğrularını savunmak dışında yeni hiçbir bir fikir üretemeyen CHP’den söz ediyoruz.
Kimleri öğütmedi ki bu yapı?
Kaydedilmiş doğrulara kafa tuttuğu için üst üste iki seçim kazanan ama iktidar olamayan rahmetli Bülent Ecevit’i bile kendisine benzetti, ideolojik halesi içine alıp kısa sürede işini bitirdi...
Kemal Bey’i mi halledemeyecekti?
Kemal Bey de, çetelerle mücadeleyi “hayatının meselesi” haline getirmiş Fikri Sağlar’ı dışarıda bırakıyor, “çetecilik” ve “darbecilik” suçlamasıyla yargılanan “Ergenekon taifesinden” kişileri milletvekili adayı yapıyor.
Bedri’den ne olup ne olmayacağını henüz çözemedim ama Ahmet Hakan Coşkun’dan da “sivil aktivist” olmaz.
Uzun zamandır okumuyordum yazılarını...
Dün şöyle bir bakmıştım, “Ne yazıyor bu?” diye...
Dedektifliğe soyunmuş, “yandaşların” neyi “yazamadıklarını” didikliyordu; kendi “yazamadıklarına” bakmadan...
Meğer bir hazineymiş arkadaşımız ve okumamakla iyi yapmıyormuşum...
Salih Tuna yazınca uyandım.
Hani, “Madem artık iş ‘yayınlanmamış kitabın toplatılması’ olayına kadar geldi dayandı. O zaman biz de hep birlikte ‘İmamın Ordusu’ adlı kitabı yayınlama işine girişelim. Savcılardan kaçırılabilmiş bir metni kitaplaştıralım... Hepimizi içeri tıkacak değiller ya...” diye esip gürlüyordu ya...
Bilmem kaç yıl önce de, “davalık olmuş metinler” konusunda benzeri bir “aktivistlik” girişiminde bulunmuş.
İçeri düşme tehlikesi belirince de (herhalde), “yoldaşlarını” yarı yolda bırakıp kaçmış...
Şanar Yurdatapan’ın ceza aldığı bu aktivistlik girişiminden ceza almadan kurtulmayı nasıl mı başarmış?
Savcıya, “Ben o metinlerin kitap haline geleceği bilmiyordum” demiş.
Nedim’e ve Ahmet’e sahip çıkmakla iyi yapıyor... İnşallah bu kez yan çizmez...
İçeri düşme tehlikesi yok gibi görünüyor ama savcılar “organizatör” gözüyle bakıp başka bir muamele çekerler mi?
Onu bilemem...
Şimdiden bütün riskleri gözden geçirmesinde yarar var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.