Bakış açısı
Geçmişte siyasi akımları ya da ülkelerin rejimlerini sağcı solcu olarak tasnif eder ve onların konumlarını belirlerdik. Şimdi bu kriter önemini kaybetti ve artık hem kişilerin siyasi tercihlerini hem de rejimleri demokrat ya da otoriter olarak sınıflandırıyoruz. Ben bu sınıflandırmalara geçmişte de katılmadım şimdi de önemsemiyorum. Önemli olanın ülkenin dünya dengelerindeki yeri olduğunu ve rejiminin de buna göre belirleneceğini düşünüyorum. Mesela İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, büyük güçler dışında, hiçbir ülkenin kendi rejimini belirlemediğini, Sovyetlerin payına düşenlerin komünist, ABD’ninkilerin de demokrat olmak zorunda olduklarını gözlemliyordum.
Bugün devlet dediğimiz ve toprak bütünlüğünü savunduğumuz Ortadoğu ülkelerinin sınırlarının İngiltere tarafından bir cetvelle çizildiğini, rejimlerinin ve yöneticilerinin onun tarafından belirlendiğini, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin etkisi altına girdiklerini görüyorduk. Bu ülkeleri komşularından ayıran hiçbir şey yoktu, İngiltere kendine göre bir yapı geliştirmişti. Mesela Türkiye ile Suriye arasındaki sınır bir demiryolu hattıydı ve bu hat iki halkı birbirinden farklılaştırıyor hatta bazen düşman haline getiriyordu.
Bu ülkeler arasındaki ayrışmayı sürekli kılmak için her birinde farklı bir tarih algılaması yaratılması ve birbirine benzemeyen yanlarını bularak bunun kalıcı hale gelmesi sağlanmalıydı. Bu bazen farklı kabile reislerinin başa geçirilmesiyle, halkın benzerliğinin gözardı edilerek kabilelerin farklılığını ön plana çıkarmakla gerçekleştiriliyordu. Bugün Libya’da yaşanan bu değil mi?
Bir gücü etkisiz hale getirmenin en iyi yolu bu gücü yıkmak değildir. Onu kendi içinde ayrıştırır ve birbiriyle çatışır hale getirirseniz sonuca gayet rahat ulaşırsınız. Bu ülkemizde en çok kullanılan yoldur. Mesela 12 Eylül öncesine Emniyet solcu ve sağcı olarak ayrışmış ve birbiriyle çatışır hale getirilmişti. Bugün farklı kriterlerle benzer bir durum yaratılıyor ve halkın güveni zedeleniyor. Bununla yetinilmediği, yargı içinde de aynı projenin uygulanmak istendiği gözleniyor. Herhangi bir kurumda farklı görüşte kimselerin bulunması doğaldır ama bunlardan birinin diğerini düşman ilan etmesi ve etksizleştirmeye çalışması kabul edilemez. Herkes serbestçe düşüncesini söyler, şikayeti varsa hiyerarşi içinde amirlerine ulaştırır ve son kararı yetkili kişi verir. Yapılanları doğru bulmuyorsanız ve ciddi olumsuzluklar yaratacağını düşünüyorsanız istifa eder düşüncelerinizi halka anlatırsınız.
Bugün siyasetteki olumsuzluklar bürokrasiye yansımaktadır. Bir muhalefet partisi iktidarı ülkeyi bölmeye çalışmakla itham ederse bürokrat emre itaatsizliği vatanseverlik sayabilir. İktidarı destekleyenler suçun bireysel olduğunu unutup ‘geçmişte asker darbe yaptı, şimdi de yapar’ der ve askeri demokrasinin düşmanı ilan ederse halkın bu kuruma güveni kalmaz. Yarın bir savaşa girerseniz onun her yaptığının yanlış olduğunu söyleyenlere inanılır ve siz savaşın psikolojik boyutunu kaybetmiş olursunuz. Suçluluk bireyseldir. Onu buna iten sebepleri de görmek gerekir. Ülkeye hizmet ettiğini sanarken suç işleyenlere emir verenleri de soruşturun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.