Aziz Üstel

Aziz Üstel

Beyoğlu’nun kış masalı

Beyoğlu’nun kış masalı

Bence Türkiye’de yayınlanan en güzel dergilerin başını çeken, muhteşem Beyoğlu Dergisi’nin Mart sayısında, Beyoğlu’nda kış bütün canlılığı ve çarpıcılığıyla karşımıza çıkıyor. . Nisan ayının ilk günlerinde, kara nice zamandır hasret kalan okuyucuya, Doğan Hızlan’ın kalemi, Ara Güler’in fotoğraflarıyla kucaklaşarak ‘Beyoğlu’nun Kış Masalı’nı sunuyor. “Kış, Beyoğlu’nun keyfini çıkarmak için güzel bir fırsat aslında. Yağmur çamur demeden rayların üzerinde keyifle seyreden tramvaylar bir yanda, sihirli bir değnek gibi kar tanelerini gökyüzünde yıldızlara dönüştüren Galata Kulesi bir yanda...”

“Beyoğlu, içine girdiğinizde sanki ‘müzikli bir kar küresi”’gibi, sizi masalsı dünyasına çeker. Her mevsim farklı yaşanır Beyoğlu’nda. Ama özellikle de kış, Beyoğlu’nda geçmişle geleceği, masallarla gerçeği buluşturarak, masal diyarından gibi yaşanır.”
“Kar yağarken bir kenti gezmek, ya da fotoğraftan o görüntüyü yaşamak... İstanbul’da artık kar yağmıyor, mevsimler iç içe yaşanıyor. Böyle olunca da İstanbul ile kar sözcüklerini bir araya getirmek güçleşiyor tabii.” “İstanbul’un kışını anlatan Ara Güler fotoğrafları, geçmişte yaşanan günlerden birer anı. Her türlü taşıma aracının bulunduğu İstanbul günleri... Tramvayların üstüne lapa lapa yağan kar... Bir tramvayın önünde duran at arabası...” “Beyoğlu’na kar yağdığında yaşam durur muydu?.. Hayır... Kenar semtlerin yoları karla kaplanır, gidip gelmek, vasıtaya binmek güçleşir ama İstiklal Caddesi, hep açık kalırdı. O günlerde özellikle tramvaylar birer kar makinasıydı sanki.”“Sinema ve tiyatronun olmadığı İstanbul’da kışın Tepebaşı’ndaki Komedi ve Dram Tiyatroları’na gidilirdi. Melek ve Yıldız Sinemaları gözdeydi. “

“Beyoğlu’nda da, İstanbul’un her yerinde de kışa özgü bir içecek vardır. Boza leblebiyle birlikte içilir.

Bunun dışında otellerin çay saatleri vardı. Pera Palas’la Tokatlıyan’ı hatırlıyorum. Peki ya başka pastaneleri? Nisuaz’ı, Baylan’ı?”

“Zamanın giyimlerini, mağazaları da anlatmak gerekiyor. Şimdi azalan yün fanilaları satan mağazaları, kupon İngiliz kumaşı satan yerler. Benim gençliğimde kauçuk ayakkabı giyilirdi. Altı sarı kauçuk olan hani. Ve tabi şapkacıları da unutmamak gerek... Kış her yerde aynı ama, Beyoğlu’nda çok farklıydı.”
Öte yanda, Ziya Osman Saba’nın ‘Beyoğlu’nda Kış Gezintileri’, Timurtaş Onan’ın fotoğraflarıyla gözler önüne seriliyor: “Kış gezintisi demek, Beyoğlu demekti. Oraya gidilmez, dört yanından, Gümüşsuyu, Tophane, Şişhane yokuşlarından ağır ağır tırmanılır. Yüksekkaldırım’dan basamak basamak yükselinir; en iyisi, kestirmesi, hele bir çocuk için mucize sayılacak tünel, masalların büyülü uçan halıları gibi, oturduğu yerden insanı Beyoğlu’na götürüverirdi.”

“Ya tünelin Galata yanındaki giriş kapısına varmak için bindiğimiz tramvay!.. Belki peşine vagon takmadığından öyle hızlı gidiyor, belki de vatmanı, benim hoşuma gitsin diye, onu daha hızlı götürüyordu. Etrafı iyice görmek için mi, o tramvayın tadını çıkarmak için mi ön sahanlığında duruyorduk? Vatman beni, makinenin hemen yanındaki küçük dolabın üzerine çıkarıyor; babam düşmeyeyim diye arkamdan tutuyor, yolculuğumuz başlıyordu.” “Dolmabahçe sonra Kabataş, Fındıklı, toplarını aradığım Tophane... Sonra Karaköy’e varıyorduk. Tramvayımız, Tünel Caddesi’ne paralel, Tersane Caddesi’ne girip kalıyordu. Zaten üzerinden kaydığımız raylar da orada bitiyordu.”
“Vatman, gide gele beni tanımış, ahbap olmuştuk. ‘Gene mi Beyoğlu? Gene hangi sinemaya?’ der gibilerden gülümsüyordu... Sonra, kumlarla eriyen

bir dalga hışırtısıyla duran vagonlarımızın kapılarını bir memurun açıp hepimizi salıvermesiyle kendimizi, sinemalar, eğlenceler diyarında, sanki mutlu bir sabah aydınlığında buluyorduk.”
“Beyoğlu’na her çıktığımızda ayakkabılaımızı buradaki boyacılara boyatırdık. Ayakkabılarımız boyasız olursa bizi Beyoğlu’na almayacaklar

mıydı? Önce ayakkabılarımıza bakacaklar; mağazalara, sinemalara ona göre mi sokacaklardı? Ayakkabılarım boyanırken hep Beyoğlu’nu düşünürdüm.”

“Beyoğlu başlı başına büyük bir oyuncaktı.

Ne bileyim ben, muazzam bir hokkabaz kutusuydu sanki!..”

“Günümüz sinemalarında gösterilmeyen, artık

o gözden düşmüş manzaralar, hafızamda o kadar yer etmiş ki, şimdi güzel bir manzara karşısında,

acı dünyayı unutup kendimden geçsem, Beyoğlu canlanıyor gözlerimin önünde ...”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Üstel Arşivi