"Sivil itaatsizlik"ten "Askeri itaatsizlik"e uzanan alan...
Garip durumlar var.
Bir yanda BDP'nin gündeme getirdiği "Sivil itaatsizlik"in siyasal ve toplumsal istikrar açısından doğru olup olmadığını tartışıyoruz.
Aynı anda da Genelkurmay'ın internet sitesinde yayınlanan muhtıra benzeri "Görevli ve emekli 163 personelin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir" içerikli uyarının "Askeri itaatsizlik" olup olmadığını pek tartışmıyoruz.
Çünkü sosyo-politik geleneklerimizde sivil itaatsizlik pek yok.
Buna karşı gerek gerçekleşmiş darbelerle ve gerekse cunta oluşumları dolayısıyla "Askeri itaatsizlik"in rejimin gereği olduğunu kabullenmişiz.
Dün Salih Memecan Sabah'taki karikatüründe askerin Balyoz Davası'na bakışını son Genelkurmay açıklaması ışığında pek güzel özetlemişti.
Gerçekten de 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı anlayanların, "Balyoz" un dava konusu olmasını anlamaları adeta imkânsızdır.
Siviller farklı mı?
İşin daha da çarpıcı olan yanı, bu anlayışsızlık bir kesim sivillerde daha da yoğundur.
Neticede son darbe olan 28 Şubat'ın katılımcıları ve hatta muhbirleri olanlar, şu anda çeşitli mesleklerde, siyasette ve hatta medyada aynı şarkıları söylemiyorlar mı?
Yani işimiz kolay değil.
Dün Twitter'de Önder Aytaç'ın "Feleğin çemberinden geçerken onun yarıçapı ölçülmez" şeklindeki bir mesajı vardı.
Şunu söylemeliyim.
Bu "Felek" her kim ve ne ise can sıkmaya başladı.
Her genel seçimin bir "Dönüm noktası" olması, her seçim kaybedenin kazananı "Rejimin tehdidi" biçiminde sunması, çoğulcu demokrasinin Cumhuriyet'le bir türlü bağdaştırılamaması gerçekten bunaltıcı olmaya başladı.
Serüvenler yaşanabilir
Şimdi önümüzdeki haziranda bir genel seçim daha var.
Kim bilir ne tür serüvenler yaşayacağız önümüzdeki seçime uzanan günlerde?
Belki Genelkurmay'ın internet sitesinde birkaç andırı (muhtıra) daha yayınlanacak...
Belki BDP'nin sivil itaatsizliğine PKK da silahlı katkılarda bulunacak...
Bütün bunlar için "Böyle şeyler olmaz" diye kesip atabiliyor muyuz?
Tabii ki demokrasi değişimin rejimidir.
Tabii ki seçimle iktidara gelmiş partiler sonsuza kadar iktidarda kalamazlar.
Ama seçimle iktidara gelmiş partilerin ancak seçimle iktidardan gitmeleri de demokrasinin en temel kuralı değil midir?
Kendini at sanan inek
ntvmsnbc.com sitesinde Almanya'dan gelen bir haber vardı.
Bir çiftçinin kızı olan Regina kendisine at alınmadığı için Luna adını verdiği ineğini at gibi yetiştirmiş.
Şimdi inek kendini at sanıyormuş.
Sahibesini sırtında gezdiriyor, manialardan atlıyormuş.
Siz de hem Libya'daki, Mısır'daki, Tunus'taki eylemli kalkışmalara özenip, "Bize sıra ne zaman gelecek" diye bekleyeceksiniz.
"Önümüzdeki seçimde biz kazanacağız" diyemediğiniz için cunta oluşumlarını konu alan davaların zanlılarına "Özgürlük kahramanları" olarak sarılacaksınız.
Hem de "Biz AB kriterlerine uyumlu bir demokrasi olmalıyız" diye nutuk atacaksınız.
Kısacası kendinizi demokrat ve özgürlükçü sanacaksınız.
Aslında bize musallat olan malum feleğin çemberinin çapı biliniyor.
Bu asla demokrasinin olması gereken çapı ile aynı değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.