Böyle gelmiş olsa da böyle gidemez artık...
Türkiye'deki ve dünyadaki değişimi görmezden gelip "Böyle gelmiş, böyle gider" veya "Eski hamam, eski tas" tekerlemelerini seslendirenler, acaba "Artık uyanmamızın zamanıdır" diyerek düşünmeye başlarlar mı?
Yüksek Seçim Kurulu'nun BDP'nin adaylarını veto etmesi ertesindeki tepkiler, uyuyan güzellerin uyanmalarını belki hızlandırır.
Şeriatın kestiği parmaklar eskisinden çok farklı şiddette acıyor.
Şöyle bir düşünün, geçmişimizde "Yargı kararıdır" denilerek sessizce kabul edilen durumları.
Daha ötesi var mı?
Çok partili demokrasiye geçtikten sonra ve 20'nci yüzyılın ikinci yarısında "Yassıada Divanı" diye bilinen yargı organının kararı ile bir başbakan ve iki bakan idam edildi.
YSK'nın BDP adaylarını veto eden kararı üzerine dün bir yorumcu "Milletvekili olamayacaklarına göre dağa mı çıksınlar" içerikli bir yazı yazmıştı.
Sessizce kabul edildi
Menderes'in idam edildiği günün gecesinde ve ertesi gününde, Demokrat Parti'ye oy veren ve Menderes'i başbakan yapan milyonlarca seçmenin hiçbirisi "Dağa çıkmak" alternatifini düşünmedi.
Sadece İstinye'de muhallebici Zeynel'in geçen araçlara Menderes'in ruhuna adanmış lokma dağıttığını hatırlarım...
Siyasete müdahale etmek konusunda yargının rütbesini yükseltmekten başka ne yaptık son 60-70 yılda?
10 yıl tek başına iktidar olmuş Demokrat Parti'yi Ankara'daki bir Sulh Hukuk Mahkemesi kapatmıştı.
Şimdi bunu Anayasa Mahkemesi yapıyor.
"Yargı kararı" ile kapatılan partileri ve siyasi hayatları karartılan politikacıları bir hatırlayın.
Parti kapatmak görevi
Anayasa Mahkemesi'nin varlık sebebinin siyasi partileri kapatmak değil açık tutmak olması gerektiğini hiç düşündük mü son Anayasa değişikliğine kadar?
Bırakın Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan tüm siyasi partilerin listesinin uzunluğunu... Kürt kökenli seçmenleri temsil etmek için kurulan ve kapatılan partileri bir düşünün...
Sonunda Mehmet Ağar bile "Dağdan ovaya inip siyaset yapın" çağrısı yapmadı mı bu açmaza karşı?
İstanbul'da da, Güneydoğu kentlerinde de YSK'nın kararı, sokak eylemleri ve yürüyüşlerle protesto ediliyordu bu yazıyı yazarken.
Ama herkes biliyor.
YSK'nın kararına karşı kanun yolları kapalı.
Aday olmaları kabul edilmeyen isimlerin yerine BDP sadece 29 Nisan'a kadar yeni isimler sunabilir YSK'ya...
Erdoğan da yaşamadı mı?
Hatırlayın... 2002 seçimleri öncesinde de YSK Tayyip Erdoğan'ın adaylığını veto etmemiş miydi?
O zaman da Erdoğan'ın mahkûmiyeti vetonun gerekçesi olmamış mıydı?
Bereket Deniz Baykal CHP'sinin de katılımı ile Anayasa değişikliği yapıldı ve Erdoğan'ın yasaklılığı kaldırıldı.
Ama o zaman da bu Anayasa değişikliğini dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etmişti... Ancak bu değişiklik vetoyu imkânsız kılacak bir çoğunlukla yeniden TBMM'de kabul edildi.
Erdoğan da Siirt'te yeniden yapılan seçimle TBMM'ye girebildi.
Aslında şimdi de Anayasa değişikliği yapılabilir veto edilen adayların önünü açmak için.
Ama ona da vakit yok...
Dağa mı çıksınlar?
Ne yapalım.
"Vesayetçi Demokrasi"miz kanunlar sayesinde devam ediyor.
Yani "Kanun Devleti" ile "Hukuk Devleti"nin aynı şeyler olmadığını yine anlıyoruz. Oysa asıl anlamamız gereken "Eski toplum" ile "Yeni toplum"un aynı şeyler olmadığı gerçeğidir.
Şimdi "Milletvekili olamadıklarına göre dağa mı çıksınlar" diye de ele alınabiliyor böyle durumlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.