Komplo mu akıl tutulması mı?
Mesela YSK, "Veto etmek" yerine, bağımsız adaylara, "Dosyalarda problem var, bunları giderin" deseydi.
BDP Milletvekili Sırrı Sakık şunları söylüyor:
"Biz YSK'da üç gün karargâh kurduk. 3 tane avukat arkadaşımız ile her dosya üzerinde tek tek duruldu, konuşuldu ve YSK yetkilileri bize defalarca dosyalarda bir sorun olmadığını söyledi. YSK Başkanı ile de birebir görüştüm. Bize bir tek, Ağrı'da Murat Öztürk'le ilgili bir yasaklama kararı olduğunu, onun dışında sorun olmadığını belirtti."
Yalan mı söylüyor Sırrı Sakık? Doğru söylüyorsa neden onlara, dosyadaki eksiklikler bildirilmedi?
-Mesela BDP'liler, YSK "Veto" deyince isyan bayrağını açacaklarına, şu an yaptıkları gibi dosyalardaki eksiklikleri tamamlayacaklarını bildirip, bu eksiklikleri tamamlayıp YSK'ya yeniden başvursalardı...
-Mesela yargı kurumları, Basra harap olduktan sonra verdikleri memnu hakların iadesi belgelerini, önceden vermiş olsalardı...
-Mesela Gülten Kışanak ve Sabahat Tuncel, dün nasıl milletvekili olabildilerse şimdi de olabilselerdi...
-Mesela, o mahkeme, Sabahat Tuncel'in cezası yarı yarıya indirilebilecek gibi bir şeyse, önceden indirmiş olsaydı...
-Mesela BDP, tüm ülkede yüzleri maskeli militanları sokağa salıp her yeri savaş alanına çevireceğine, demokratik sabrı kuşansaydı...
Bunlar yapılmadı ve Türkiye, seçimler öncesinde dehşet verici bir gerilimin içine sürüklendi.
Soru şu:
-Acaba YSK, BDP'li bağımsızlara karşı verilecek bir "Veto" kararının nasıl sonuçlar doğuracağına dair hiçbir kaygı taşımadı mı?
-Yoksa tam da bir "Veto"nun doğuracağı sonuçları hesap edip, "Veto" kararını öyle mi verdi?
İkinci soru, tabii ki "komplo teorisi" ile bağlantılı bir soru. İnsan ona ihtimal vermek istemiyor. Çünkü orada gerçekten ürkütücü bir proje var. Ülkeye karşı en küçük bağlılığı, sorumluluğu olan bir insanın, bir grubun, böyle bir hesap içine girmesi beklenemez.
Ama birinci sorunun "Yok canım, YSK'nın aklına hiçbir provokasyon ihtimali gelmemiştir. YSK kararını verir, herkes de kuzu kuzu uyar" gibi bir değerlendirme ile cevaplanması hali de akla ziyan gözüküyor.
Komplo teorisinin yanlış olmasını istiyorsunuz ama öte yandaki akıl tutulmasını da aklınız almıyor.
Ve diğer soru şu:
-Peki BDP cenahının yangını suhuletle söndürme imkanını denemek yerine, yangına körükle gitme tavrını nasıl yorumlamak gerekiyor?
Belli ki bu gerilim, BDP'nin her seçim öncesinde üretmeyi pek sevdiği gerilim stratejisine bire bir denk düşüyor.
Ama BDP, gerilimin günahını, en azından Kürt kamuoyunda, karşıtlara yükleyerek işin içinden çıkmayı tercih ediyor. Ama her gün biraz daha "savaşçı" nitelikleriyle göründüklerinin farkına varamıyorlar.
Bakıyorum BDP'li politikacılara, "savaş"tan başka kelime bilmiyor gibi konuşuyorlar.
Herkesi "Kürtler'e karşı savaş" yürütmekle suçlamak, aslında, o cenahta bir "savaş psikolojisi" üretmenin yöntemi haline dönüşmüş durumda.
Pervin Buldan: Bu bir savaş halidir.
Bengi Yıldız: 20 bin kişi ile gelir, partinizi basarız. Biz seçimlere giremezsek, burada hiçbir partiyi seçimlere sokmayız.
Gülten Kışanak: Kürtler'e karşı savaş açılmıştır.
Selahattin Demirtaş: Kürtler'e karşı katliam yapılıyor.
Ne bunlar Allah aşkına?
Ben diyorum, bu dil, barışı konuşurken bile altında savaş saklayan bir dil.
Bu dili alan bir Kürt "delikanlı"sının önüne çıkan her şeyi yakıp yıkma halet-i ruhiyesi ile donanmaması mümkün olur mu?
Çok kötü işler oluyor.
YSK, bilinçli ya da bilinçsiz, onu bilmiyoruz ama "Alın kullanın" diye malzeme sunuyor gerilimci Kürt politikacılarına...
TRT 1'deki programda Prof. Dr. Ülkü Arıboğan şu değerlendirmeyi yaptı:
"İşin geleceği yer şurası. Yarın İmralı çıkıp, sokak hareketlerini bırakın diyecek, sokak hareketleri bırakılacak. Böylece İmralı gerilimi durdurmuş, yani Kürt siyasetinde en belirleyici konuma gelmiş olacak. Ondan sonra da "Gördünüz mü denecek, İmralı olmadan olmuyor." Böylece İmralı'nın tayin edici rolü kesinleştirilecek."
Evet bu.
Dün de işaret ettim, Kürtçü hareket silahlı güç kullanarak seçime giriyor.
YSK ve benzeri yapılanmalar da, onlara zemin hazırlıyor.
Komplo teorisi yapmayalım. Ama aklımızı da kiraya vermeyelim.
MHP hariç tutulursa, bu süreçte, aşağı yukarı bir tek kişinin farklı tavrı olmuştur.
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'ın.
Kocasakal, bir TV kanalına yaptığı değerlendirmede, YSK'nın tavrını onaylamış, BDP'li bağımsızların adaylıklarının kurtarılması yolundaki çabaları ise "hukuka karşı darbe teşebbüsü" diye nitelemiştir. Bu da ilginç değil mi?
Sizce Ergenekon ne yapıyor şu sıralarda?
Baykal YSK'nın yaptığı işi neden "Tuzak mı" diye sorgulamış olabilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.