Kemal Bey’in jölelileri
Bazıları çoraplı ayaklarıyla şallak mallak masaya çıkıp alkış ve tempo tutar, bazıları “taraftarlığını” açık kanallara döker, bazıları da “hem nalına hem mıhına çalışıyorum” görüntüsü altında sürekli “mıhına” vurur.
Yani, herkes bir parça jöleli...
Herkeste çapına, gradosuna, ahlakına uygun bir “jölelilik potansiyeli” var.
Jöleli olmak, handiyse bir kader...
Burada, “jöleli değilmiş gibi” yapan ve tabiri amiyane ile “yediren” arkadaşların durumu önem kazanıyor.
Madem jölelilik bir kader ve bir kesim sürekli “jöleli” suçlamalarına muhatap kılınıyor, bir de elinde “jöleli” deme hakkını bulunduranların durumuna bakalım.
Bakalım, ne görünüyor?
Konu şu:
Kemal Bey küfreder mi?
Türk entelijansiyasında iki farklı yaklaşım çatışma halinde:
İlk yaklaşımın mümessilleri, Kemal Bey’in son zamanlarda ağzını iyice bozduğunu, ortaya çıkan bu yeni görüntünün sosyal demokratlıkla, halk adamlığıyla, “sakin güç” tanımlamasıyla bağdaşmadığını, Tayyip Erdoğan’la yarış duygusu içinde sergilediği külhan görüntünün kendisine bir şey kazandırmayacağını, bilakis kaybettireceğini söylüyor.
İkinci yaklaşımın mümessilleri, Kemal Bey’in asla küfretmediğini, kısas kabilinden birtakım hoş olmayan ifadelere başvurduğunu, Zonguldak’taki ünlü söylevinde de küfretmediğini, “ana... a... a...” derken aslında ayağını denk al demeye çalıştığını, bu yeni görüntüsüyle halk adamlığı imajını iyice pekiştirdiğini ve 12 Haziran’da CHP’yi uçuracağını ileri sürüyor.
Kemal Bey de ikinci yaklaşımın mümessilleri gibi düşünüyor.
Küfretmediğini söylüyor.
Bir de “üçüncü yaklaşımcılar” var.
Bunlar, dediğim gibi, jöleliklerini açık kanallara dökmüyorlar, “hem nalına hem mıhına çalışıyorum” görüntüsü altında sürekli mıhına vurarak kendilerini gizlemeye çalışıyorlar ama kabak gibi ortadalar.
Birini iyi tanıyorsunuz.
Doğan Medya Grubu’nda istihdam ediliyor.
Sağa sola bulaşmakla ünlüdür.
Bulaşır, altından kalkamayacağı durumlarla karşılaşınca kolay yolu seçip küfreder.
Bir zamanlar, Deniz Baykal için, “Hakikaten şahane, hakikaten mükemmel, hakikaten ikna edici” türünden yazılar yazıyordu; akrabasının ihale aldığı bilmem ne belediyesinin kaldırımlarına “bal dök yala, o derece temiz” diye övgüler yağdırıyordu.
Bunca yılın yandaşıyım, Tayyip Bey için, “Hakikaten şahane, hakikaten mükemmel, hakikaten ikna edici” diye bir cümle kuramadım, kaldırım övgüsü yazamadım, şöyle ağız tadıyla bir jöleleme yapamadım...
Biz “yandaş” oluyoruz, bunlar “bağımsız, tarafsız, özgür gazeteci” sayılıyor. Neyse...
Kemal Bey için de şunları yazmış: “Her şeye rağmen bende küfürbaz bir adam izlenimi bırakmıyor...”
Hadi, Zonguldak’taki elim “ana... a... a...” çıkışını görmeyelim; bir kazaydı, masum bir dil sürçmesiydi... “Jöleli” deme hakkını elinde bulunduran bu arkadaş “kalpazan”, “kıvırma”, “adam ol”, “angus sığırı”, “deli”, “firavun” ifadelerini de mi görmüyor?
Bunu görmüyor, görmek istemiyor, bir de oturduğu yerden “Adnan Menderes’in Vatan Caddesi’ne buldozerlerle girdiğinde kaç tane türbenin, kaç tane tarihi eserin, kaç tane caminin, kaç tane makamın yıkıldığının hesabını yapsana” diye ahkâm kesiyor.
Sanki ölümüne savunduğu CHP, o türbelerin hatırına Vatan Caddesi’nin açılmasına karşı çıkmış...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.