Gerilimi zorlayan sonucu yanlış hesap ediyorsa...
Amerikalılar buna 'brinkmanship' diyorlar; deyim, 'herhangi bir konuda en yüksek çıkarı elde edebilmek için ipleri en aşırı noktaya kadar germek' anlamına geliyor.
Karşınızdaki kişileri başka hiçbir türlü razı olmayacakları bir davranışa sürüklemek için kullanılan bir taktik bu...
Hani iki kişinin birbirlerinin parmağını ağızlarına alarak sıktıkları ve ilk kimin 'hoh' diyeceği biçiminde oynanan oyun var ya, onun benzeri işte... Sonunda hangisi 'hoh' derse desin ikisinin de parmağı mosmor olur, acısı ve şişkinliği haftalar boyu sürer...
Özellikle savaşlar öncesinde uygulanıyor bu taktik; tarihte pek çok savaş gerilimden medet umanların yanlış hesapları yüzünden çıkmıştır...
Kampanyalar devam ederken BDP'nin 'bağımsız aday' olarak seçim meydanına sürdüğü politikacıların bir bölümü böyle bir oyunu başlatmış görünüyor. Kapkara bir tablo çiziliyor önce, "Daha da karanlık günler gelecek" korkutmasıyla birlikte... Onların söylemiyle paralel olarak birileri de konvoya ateş açarak polisleri hedef alan eylemler düzenliyor...
Bir taraf söylem ve eylemle karşı tarafın parmağını kırasıya ısırırken, karşı tarafın eli armut toplamıyor ya, o da hem söylem olarak keskinleşiyor, hem de karşı-eylemlerle "Boyun eğmeyeceğim" mesajını vermeye çalışıyor...
Ortalık toz duman...
Bağımsız olarak seçildiğinde BDP'ye gidecek milletvekili sayısı bu taktikle kaç artar dersiniz? Bir mi, iki mi, üç mü? Hadi 15 olsun. Değer mi? Özellikle de ülkenin büyük bir bölümü bu taktik yüzünden BDP'lilerin temsil ettiği iddiasında bulundukları platform hakkında iyice bileniyorsa...
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bazı bağımsız adayların seçime katılmalarını engellemeye kalktığında hemen herkes buna tepki gösterdi. BDP'ye sempati besledikleri için mi? Hayır, yalnızca yapılanı 'demokrasi' adına yanlış buldukları için... BDP'yi ortaya çıkaran şartlar yerli yerinde dururken adaylarının Meclis'e girmesini önlemeye kalkmanın 'demokratik' olmadığını düşündüklerinden...
Daha önemli bir sebep ise şu: Eğer bu ülkeye barış gelecek ve terörü geride bırakıp refah yolunda daha kararlı adımlar atılacaksa 'demokratik açılım' veya 'Kürt açılımı' denen girişimin başarıya ulaşması gerekiyor; burada da BDP'ye görevler düşüyor. YSK'nın engelleyici kararına açılıma ciddi darbe vurduğu için de karşı çıkıldı.
Hiç değilse ben bu sebeplerle karara karşı çıktım.
Pek çoklarının "Hak etmiyorlar" ile başlayıp buraya taşıyamayacağım çok daha sert itirazlarına rağmen... 'Ergenekon' iddianamelerine giren hedef listeleri ile Hrant Dink suikastı, barıştan yana olmanın bu ülkede kendi başına tehlike arz ettiğini gözlere sokuyor olduğu halde...
Şimdi iki taraf da karşısındakinin parmağını koparacak kadar sıkan hamlelerini yaptı, bundan sonra ne olacak? "Daha kötü günler önümüzde" diyenin kastı ne olabilir? Ya da, "Biz bu yola merhum Adnan Menderes'in söylediği gibi kefenimizi giyip çıktık" resti ne tür karşı-hamlelerin yapılacağı anlamına geliyor?
İnanın bilmiyorum; dahası, bilmek de istemiyorum.
Okumalarım bana tarihin kaçırılan fırsatlarla dolu olduğunu öğretti. Bir tek kişinin hatası bile tarihin tekerleğini yanlış istikamete sevk edebiliyor. Şu yakınlarda ziyaret ettiğim Endülüs'te, yıkılış, yabancı güçlerin doğrudan saldırılarıyla gerçekleşmedi; saldırganlara yardımcı olanlar arasında saldırılan beyin kardeşleri de bulunuyordu. Kardeşinin beyliği yıkılınca kendisinin beyliğine gün doğacağını düşünen, saldırganların sonunda kendi beyliğinin de işini bitirmek üzere kendisini hedef haline getirdiği soğuk gerçeğiyle yüz yüze gelmişti Endülüs'te...
Bizdeki durum o kadar vahim değil elbette, ancak önümüzdeki seçime kadar geçecek bir aya sonucu şimdiden kestirilemeyecek yanlışlıklar sığabilir pekâlâ; telâfisi asla mümkün olmayabilecek yanlışlıklar... Benim bütün endişem bu.
Eskiden böyle ortamların kendiliğinden meydana geldiğine inanılır ve aksine görüş bildirenler hoş olmayan sıfatlarla yaftalanırdı. Neyse ki, geçmişten ders alındı da artık olan-bitene doğru perspektiften bakılıyor. Bu sebeple de kafası çalışanlar ürküten son gelişmelere "Bu işin içinde bir iş var" merakıyla yaklaşıyor. O merak da, doğal olarak, ilk akla gelenin ötesini araştırıp soruşturmaya sürüklüyor insan zekâsını...
Gerdiler, gerdiler, gerdiler... Bu taktikle beklenen, kopma tehlikesi yüzünden, karşı tarafın, "Yeter, tamam" deyip direnmekten vazgeçmesi olabilir; iyi de kendilerine bu aklı verenlerin amacı farklıysa ne olacak? Akıl verenler, aslında ipin kopmasını istiyor, karşı tarafın gerilime pabuç bırakmayacağını da hesaplarına katıyorsa?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.