Babıali diye bir yer vardı
Bu gün ABD yönetiminden söz ederken Beyaz Saray deriz; Rusya’nın yönetimiyse Kremlin’den geçer. Osmanlı yönetiminden söz etmek isteyen Avrupa’lıysa Sublime-Porte, Hohe Pforte, Verhovniy Dvor derdi, Osmanlı’nın yönetildiği mekana. Osmanlı’ysa Babıali demekle yetinirdi.
Şunu da belirtmek gerek tabi, Babıali sözcüğü, Osmanlı’nın kendi zihninde Paris, Londra, Viyana’daki devlet adamlarına yaptığı görkemli çağrışımı yapmazdı. Gerçi Devlet Kapısı yaygın bir deyimdi ama sadece bir tek kapı yoktu. Örneğin sarayın kapısına “Bab-ı Hümayin” denirdi. Sadrazam konağıysa Babıali’ydi işte ve devletin günlük işleri buradan yönetilirdi.
Aslında İstanbul’da sadrazamın, şeyhülislamın, İstanbul kadısının belli bir yazıhanesi, “ofisi” yoktu. Kamusal yapılar yani “devlet daireleri” çok sonraları yapıldı. Her yüksek memurun konağı, onun ofisiydi aynı zamanda. Kanuni döneminin vezirleri Babıali’de oturmazdı. İlk kez 17. yüz yılın ortalarında, Derviş Paşa’dan sonra bugünkü Babıali, sadrazam konağı ve de ofisi olarak, sürekli kullanılmaya başlandı. Konak ilk yapıldığında ahşaptı elbet. O dönemin kalıntısı olarak, Gülhane Parkı’na doğru Alay Köşkü Caddesi üzerindeki kapının günümüzde de ahşap olduğunu görürürüz.
Gün geldi, Babıali sözcüğü hükümetle değil basınla özdeşleşti. Türkiyenin kamusal yaşamını, fikir hayatını yönlendiren, hatta biçimlendiren basın bu semti mesken tuttu. Babıali dün yönetim anlamına geliyordu; bugünse, yönetimin ister istemez kulak verdiği hatta kimi zaman çekindiği bir çevrenin adı oldu. Babıali yangınlara alışıktı. İlk büyük yangınlar 18. yüz yılda yaşandı. Derken 1808’de Alemdar Mustafa Paşa, konağa saldıran yeniçerilere karşı haremde kalan bir cariyesiyle kendini silahla savundu, sonunda cephaneliği ateşleyip konakla birlikte üç yüz kadar yeniçeriyi de havaya uçurdu. Bu olaydan sonra konak yaptırıldı ama sadrazamların sadece ofisi olarak kullanıldı. Yani sadrazam artık Babıali’de oturmuyordu. Derken, 19. yüz yılın sonlarında sadrazamalara Nişantaşı’nda resmi bir konut yapıldı. Şimdiyse bu yapıda İstanbul valileri oturuyor.
Babıali’de bir dönem gençlerin sık sık uğradığı, Çatalçeşme Sokağı’nın Ticarethane Sokağı’nı kestiği köşede, 42 numaralı binanın önünde duralım. Binanın üzerinde İçtihad Evi yazar. Dr. Abdullah Cevdet’in gelenleri eğittiği, İçtihad dergisini çıkardığı yerdir burası. Şükrü Hanioğlu’na kulak verirseniz İçtihad kadar çok okunan, kimi zaman iki hatta üç baskı yapan başka dergi yoktur.
Yayınlarından dolayı çeşitli çevrelerin saldırısına uğrardı sık sık, bu dergi. Hatta zaman zaman asker topla tüfekle binayı korumak zorunda kalırdı...
Bu saldırılardan kırk yıl sonra da Babıali basını Tan Gazetesi olayını yaşadı. Basına yönelik saldırıların hemen tümünün ardındaysa ülkede düzeni bozmak, toplumu birbirine düşürmek isteyenler vardı. Osmanlı döneminde de böyleydi, Cumhuriyet döneminde de...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.