Yeni İstanbul... Müteahhitlerinki mi, benim hayalim mi?
Dünyadaki gelişmelerin yönünü anlamak için nereye bakmak gerekiyor?
Bizler bu soruya hemen "siyaset" cevabını veririz. Geleneklerimiz ve devletçi ön kabullerimiz öyle emreder.
Oysa küresel gelişmeyi belirleyen ana damarlar ekonomik ve sosyolojik zeminlerden geçiyor!
Siyaset eninde sonunda onlara ayak uyduruyor.
Bunu beceremeyen güdükleşiyor.
***
Geçenlerde "İki yeni İstanbul" projesini konuşuyorduk.
Birçok insan gibi arkadaşım da "Yahu belediye başkanıyken İstanbul'a göçü önlemek için vize koyalım, vergi koyalım diyen Erdoğan değil miydi" diye soruyordu.
Şaşkındı. "Ya şimdi ne değişti?"
Gelişme ekonomistiydi. Bir süre Londra'da ve Uzakdoğu'da yaşamış, sonra kendini emekliye ayırmıştı. "Nedenini aslında en iyi sen biliyorsun" dedim ona!
Epeyce duraksadı. Düşündü. "Haklısın" dedi sonra; "Vallahi onaylamak gelmiyor içimden ama ekonomimizi küresel bir güç yapmanın en hızlı ve etkili yolu İstanbul'u büyütmek!"
***
Asıl sorun nerede biliyor musunuz?
Erdoğan'ın İstanbul projelerinin siyasi yalnızlığında...
Öteki liderlerin, öteki partilerin dünya ekonomisi içine yerleştirilmiş bir İstanbul'a dair ne fikirleri ne de projeleri var.
Oysa toplum olarak hepsinin projelerini masaya koyup tartışabilmeliydik.
Şimdi mesele şu...
İster onaylayalım; ister radikal biçimde eleştirelim... Artık küresel gelişmenin motoru şehirler...
Geleceğin dünyası ulusal coğrafyalar üzerinden değil, şehirlerin ekonomisi ve kültürel enerjisi üzerinden belirleniyor.
Bu ivme daha da artacak!
Hani bana sorsanız...
Yeni İstanbul'lardan çok, bütünleştirilmiş bir Marmara Bölgesi projelendirmek gerekecek çok yakında!
***
Ama bunları şimdi bir yana bırakıp...
Tek tek bireyler olarak gündelik hayatımızı doğrudan ilgilendiren bir noktaya bakalım...
Geleceğin İstanbul'u nasıl olsun istiyoruz?
Bugün oraya buraya rezidanslar, siteler, "uydu kentler" konduran müteahhitlerin hayal edip gerçekleştirdiği gibi mi olsun?
Hani...
Duvarlar içinde "sosyal etkinlik alanı" var, havuzu var, marketi var.
Fakat şehir "dışarı"da kalıyor, sahil yolu ise çok uzakta!
Hani...
Koşu parkuru var.
Fakat yürüyüp oraya buraya takılacağın sokağı, caddesi yok!
***
Dün Yeni Şafak'ta Kürşat Bumin de soruyordu: İstanbulluları sürekli şehir dışına sürmek yerine, her şeyden önce şehir içinde "arsa yaratacak" çözümler peşinde koşmak daha akılcı bir yöntem değil mi?
İnşaatçılara şehir sıkıcı geliyor olabilir. Şehrin nisbeten eski ve depreme açık mahallelerinde oturanları yeni arsalar yaratmak için ikna etmek yorucu gelebilir.
Ama daha nereye kadar?
Asıl iş...
Şehrin caddeli, sokaklı, apartmanlı bölgelerini posalaşmaya terk etmek yerine yenilemektir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.